KÜLTÜRÜ ÖLDÜRME!
Elazığ’ın tarihi gelişimine baktığımızda; 1834 yılından sonra Harput’tan Elazığ’a göçle birlikte şehir oluşmaya başlamış.
Şehrin ilk yerleşim yeri Çarşı Mahallesi ve civarı. Daha sonraları İzzet Paşa, Rızaiye ve Nailbey mahalleleri Çarşı Mahallesi etrafında gelişmiş. Zaman içerisinde Aksaray (Yığınki) ile Çarşı mahalleleri arasında Sarayatik/ Rüstem Paşa mahallesinin oluştuğunu da eklemek gerekir.
Şehir dokusu ilk yerleşimde birbirini dik kesen sokak ve caddelerden oluşurken, kerpiç ve taştan bir iki katlı binalar yapılmaya başlamış. Elazığ’ın ilk yerleşim yerlerinden olan ve hala merkez durumunda olan Gazi Caddesi 1890 yılında şekillenmeye başlamış. Bu caddedeki hükümet konağı da 1894-95 doğumlu.
Şehir oluşmaya başlamış ama sonradan mahallelere verilen isimlere bakıyoruz hep devlet ricaline ait isimler. İçlerinde bir iki tane de sivil kültürden gelen isimler var.
Mustafa Paşa, Rüstem Paşa, Abdullah Paşa, İzzet Paşa hep resmi zevata ait isimler. Halbuki bu isimler tarihi bir olayı ya da şehrin geçmişini hatırlatmada ne kadar yere sahip olduğu hiç sorgulanmıyor.
1800 evler denince Keban Barajını ve bu baraj vesilesi ile devletin millete karşı olan görevini nasıl yerine getirdiğini anlıyoruz ama paşanın ismi herhangi bir çağrışım yapmıyor. 1968 yılında başlayıp 1974 yılında devreye alınan Keban Baraj gölünün altında kalan yerleşim yerlerindeki insanlar için yapılan “1800 Evler” ismi daha güzel değil mi? İnsanların kalkınmayı ve vefayı konuşmaları daha güzel değil mi?
Sako Mahallesi denilince yakın veya uzak hatıralar akla gelir, fakat paşanın ismi herhangi bir çağrışıma davetiye çıkarmıyor. Ahmet Bulut mahalleye dair kitabının ismini “Sako Mahallesi” olarak vermişti. Çünkü kendisi ve daha önceki nesil için bu mahalle Sako Mahallesi değil miydi?
Baykara Mahallesi halk için bazı çağrışımların ip uçlarını veriyor ama paşanın ismi hiç de öyle değil.
Eğer cami olmasaydı paşanın akla gelecek ne özelliği olacaktı.
Demek ki biz kültürü ve maziye bağlılığımızı daha isimlendirme aşamasında değişikliğe uğratıyoruz.
Aynı şeyi günümüzdeki isimlendirmelerde de yapıyoruz. Oysa sivil kültürü yaşatacak sembollerimiz eksik değil.
Gidin Gaziantep’e, Denizli’ye, Kayseri’ye, Malatya’ya ve daha birçok ilimize, vali ve paşa isimlerini değil, sivil kültürü çağrıştıran isimleri bulursunuz. Malatya’da Kernek, Antep’de Alleben Deresi gibi. Harput’ta Göllü Bağ ismi önemli kültür çağrışımları ve koca bir geçmişi anlatırken, siz buraya bir devletlinin veya bir vatandaşın ismini vermekle maziyi ve kültürü öldürürsünüz. Örnekler çoğaltılabilir elbette.
Devletin görevlisi neticede iyi veya iyi olmayan bir tarzda görevini yapıyor. Yapması gerekli olduğu halde, herhangi bir işi yapmayan görevli işinde aksama yapmış demektir. Aynen bunun gibi kanunun kendisine verdiği bir görevi yine kanunun kendisine verdiği yetki ile yerine getiren görevli de normal olarak işini yapmıştır. Ortada ne bir kültür, ne bir çağrışım vardır.
Yetkililerin isimleri hiç mi verilmemeli diye düşünmeye gerek yok. Ülkenin veya illerin genel gidişatını değiştiren insanlar elbette anılmaya layıktır ve bu insanların da isimleri elbette yaşatılmalıdır. Ama her tarafı memur isimleri ile donatmak, iyi niyetle de olsa sivil toplumu yok eder.
Kültür bir medeniyeti işaret eder, unutma.
NEVZAT ÜLGER