GECİKMİŞ BİR İTİRAF AMA OLSUN
Haberkent gazetesinde geçen hafta yazdığım son üç yazımda “1908-2019 Döneminde Ekonomi ve Siyaset” konusunu satırbaşları ile belirtmiştim. İşin tam da burasında CHP Genel Başkanının itiraf gibi cümleleri geldi kamuoyunun önüne. Bu itirafların geç geldiği bir vakıa ama unutmayalım ki; itiraf ve itirazı olmayan toplumlarda da düzelmelerin olması oldukça zordur.
CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, “Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsünü Türkiye’nin en temel meselesi haline getirdik. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, imkan sağlıyor muyuz; derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı” dedi.
Ana muhalefet partisinin genel başkanı bu itirafta bulunurken, aynı kulvarda koşan birçok insanın da bu itiraflardan rahatsız olduğunu fark edebiliyoruz. Çünkü aynı düşünce ekolünden gelen üniversite rektörlerinin başörtülü kız öğrencileri üniversitelerin kapılarından döndürdüklerini, bunu yaparken adeta biryerlere selam vermek için yaptıklarını toplum henüz unutmadı. Koca 28 Şubat darbesinin görünen en baş gündem maddesi bu değil miydi? Hatta bazı televizyon kanallarındaki eski tüfeklerin inanca dair hala ipe-sapa gelmez düşünce sarfettiklerini maalesef günümüzde de görebiliyoruz.
Türkiye demokrasi tarihinin en karanlık dönemlerinden biri olan 28 Şubat darbesine giden sürecin kapılarını açan başörtüsü meselesi konusunda CHP ilk kez hem de en üst perdeden özeleştiri yaptı. CHP lideri Kılıçdaroğlu CHP’nin Türkiye’de çok kusuru ve kabahati olduğunu belirterek şöyle konuştu: “Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Var yani, gerçeği konuşalım. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti´nin en temel meselesi haline getirdik. Sana ne kardeşim ya, kadın ister başörtüsü takar, ister takmaz. O kız çocuğumuz üniversiteye gidiyor mu, okuyor mu, imkanını sağlıyor muyuz? derdin o olmalı. Çocuklarımız okumalı, bilimi öğrenmeli ve hayatı sorgulamalı. ‘Neden Türkiye bu haldedir?’ demeli. Klasik siyasi anlayışın dışına çıkmamız lazım. Bunları aşmak zorundayız.”
Tarihten ders çıkarılırsa geleceğin daha sağlıklı ve güçlü inşa edilebileceğini vurgulayan Kılıçdaroğlu, şöyle devam etti: “Şu soru çok önemli; devasa bir Osmanlı İmparatorluğu niye battı, hangi gerekçeyle battı? Biz genç Türkiye Cumhuriyeti’ni kurduğumuzda okuma yazma oranımız kaçtı? Devasa bir Osmanlı İmparatorluğu acaba tüfek icat etti mi? Eğitimden ve bilimden biz ne zaman koptuk? Her şeyimizle övünelim ama eksiklerimizi de görelim. Mustafa Kemal Atatürk Cumhuriyeti kurduğunda ilk yaptığı işlerden birisi 1921 yılında Çocuk Esirgeme Kurumunu kurmak. Çünkü erkeklerin büyük bir kısmı savaş meydanlarında şehit olmuştur, binlerce çocuk babasızdır. Daha Cumhuriyeti kurmadan önce Çocuk Esirgeme Kurumunu kurar, çoğumuzun bundan haberi bile yoktur. Onun tarihini bilirsek, niçin kurulduğunu bilirsek geleceği daha güzel inşa ederiz.”
Genç Türkiye Cumhuriyeti devletinin Kayseri’de uçak fabrikası, Eskişehir’de savaş uçağı fabrikası kurduğunu, memleketi demir ağlarla ördüğünü belirten Kılıçdaroğlu, bunların tamamının yok edildiğini ve çocuklara öğretilmediğini savundu.
Kılıçdaroğlu: “Türkiye, pamuk, et, canlı hayvan ithal ediyor. Bir devlet üretirse güçlüdür, üretirse hiç kimse onun yanına gelip de düşman olarak bakmaz. Eğer üretmezseniz, başkalarının ürettiğini tüketirseniz, Allah size yardımcı olsun. Üretmek lazım, kim üretiyorsa o güçlüdür. Osmanlı neden kaybetti? Bilgi üretmiyordu. Biz bütün bu gerçekleri çocuklarımıza anlatmıyoruz.”
Kılıçdaroğlu, “Alın teri dökeceğiz. ‘Bedavacılık’ diye bir şey yoktur. Bir toplumu bedavacılığa alıştırırsanız, toplumun geleceği karanlıktır. Bu şu demek değildir ki CHP’nin hiç kabahati, kusuru yoktur. Bizim de çok kabahatimiz, kusurumuz var. Bir başörtüsü meselesini Türkiye Cumhuriyeti’nin en temel meselesi haline getirdik.”
Kılıçdaroğlu böylece hem bir otokritik yapıyor hem de toplumun önemli kabul ettiği konuların siyasiler tarafından, adeta yabancı bir ülkenin insanıymış gibi tenkit edilmesini ve bu konu üzerinden ülkede darbeye kalkışılmasını akıllıca ve rasyonel bir davranış olarak görmediğini ifade ediyor. Geç de olsa önemli bir itiraftır bu. İtirafı ve itirazı olmayan toplumların kalkınma ve gelişme şansları sınırlıdır.
NEVZAT ÜLGER