ÖNCE İNSAN, ARKASI GELİR
İslam dünyasındaki ve elbette ki ülkemizdeki elitler, uzun bir süre etkisinde kaldıkları Marksizm ve Maoculuk ile koyu bir Amerikancılık akımına hem kendileri kapılmış hem de toplumun önemli bir kesimini bu girdaba sürüklemişti. Halk, bilimsel olarak değil ama sahip oldukları “irfani” bir gelenekle bu sapmayı erken fark etmiş ama elitler bu girdaptan çıkmayı çok sonraları gündemlerine alabilmiştir. Hala bu akıntıya kürek çekenler var. Genellikle sivil kadrolar resmi kadrolardan daha hızlı düşünerek toplumu öze dönüşüme zorlamıştır. 21.Yüzyılla birlikte siyasi kadrolar da halka kulak verince gardrop entelektüelciliği oldukça seyrekleşmişti. Elbette bunun bilimsel olarak desteklenmesi gerekiyordu ve bunun için de yirminci yüzyılın üçüncü çeyreğine kadar beklemek gerekmişti. Maalesef bir fikri kabul için de, reddetmek için de belli bir zamana ihtiyaç var.
- yüzyılın ikinci yarısını start kabul edersek, Müslümanlar özellikle son çeyreğinden itibaren başkalarının medeniyet kodlarını yavaş yavaş atarak kendi medeniyet kodlarıyla düşünmeye ve davranışlar sergilemeye başlamıştır. İslam dünyası artık teknik sahada ve politik alanda olduğu kadar finans alanında da görülmeye başlamıştır. Elbette kamil manada günümüz Müslüman’ı, henüz “ doğrudan doğruya Kur’an’dan alıp ilhamı,/ asrın idrakine söyletmeliyiz İslam’ı” noktasına gelememiştir. Ancak Müslümanlar “pergel metaforu” perspektifinden hareketle, sabit ayağın belirleyici gücü ile evrensel değerlerin peşine düşmüşlerdir.
Zihni dünyamız genellikle berraklaşmaya başlamıştır. Türkiye’deki son olaylar karşısında gösterilen toplum refleksleri de bunu işaret ediyor zaten.
İslam medeniyeti tekrar etkin bir konuma gelebilecek atılımları sergilemeye başlamıştır. “Yiğit düştüğü yerden kalkar” ilkesince Türkiye üzerinden durdurulan bir medeniyet yine Türkiye merkezli olarak ayağa kalkmaya başlamıştır. Zaten bu medeniyetin artık düştüğü yerde kalacağını iddia etmek, insanlık tarihi boyunca meydana gelen medeniyet iniş ve çıkışlarını görmemek demektir. Medeniyetler için düşüş ve yükselişleri görmemek, belki bilmemek anlamına gelebilir ama aldatıcı bir bakış tarzıdır. Hatta İslam Medeniyeti’ndeki bu diriliş Batı’yı rahatsız ettiği için, genelde “Medeniyetler Çatışması”ndan, özelde de Türkiye üzerine oynanan oyunlardan bahsetmekte bir sakınca yoktur zannederim. Terör ve sınırlarımızdaki olaylar bunların sadece bir kısmıdır.
Avrasya Tüneli, Kanal İstanbul, 3. Hava Limanı, milli silah sanayi ve yerli otomobil kalkınmamıza ve maddi alandaki değişimlerimize işaret etmektedir. “Dünya Beşten Büyüktür” gibi bir söylemle, kendi eski coğrafyamızla tekrar gönül köprüleri kurulmaya başlanmıştır. “İnsanı yaşat ki devlet yaşasın” ilkesi adalet ve temel çıkış noktamızdır.
Bazı üniversitelerimizde “Medeniyet Araştırma Merkez”lerinin kurulmasının da kendi medeniyetimiz adına yeni bir “ihya” hamlesi olduğunu ifade etmekte bir sakınca yoktur zannederim.