İPLER KİMİN ELİNDE?
Dünya, küreselleşme ile ilgili olarak üç önemli kriz yaşıyor:
-Kimlik krizi,
-Adaletsiz gelir dağılımı
-Demokratik katılım.
İslam coğrafyası yer altı ve yerüstü zenginliklerine rağmen maalesef geri kalmışlık ve fakirlik problemi yaşıyor. Bu nedenle de Müslümanlar küreselleşmenin, zayıfların güçlülere tabi olması gibi bir yüzü ile karşılaşıyor. Demek ki küreselleşme çok yüzlü bir kavram ve iplerin ucu net olarak görülmüyor.
Bu günkü şekliyle küreselleşme; hukukun üstünlüğü ilkesine değil, küresel şirketlerin (sınır ötesi uluslararası şirketlerin) çıkarlarını garantiye alan bir mekanizma durumundadır.
Küreselleşmenin, İslam’ın kamusal alandaki etkinliğini asgari düzeye indirerek seküler bir yapıya indirgenmesi gibi bir görevi var. Yani ibadetleri sadece ritüeller bağlamına indirgeyerek, toplumsal rolünü ortadan kaldırıp belki “deist” bir toplum haline dönüştürmektir. Hatta bazı düşünce guruplarının da bu doğrultuya evrilmekte olduğunu kısmen gözlemlemekteyiz. Zira bu insanların bir kısmı eşyaya ve olaylara kendi medeniyet paradigması üzerinden değil, asli bağlarından kopartılmış, tamamen dindışı bir anlayışla yaklaşmaktadır. Her halde en korkunç kölelik, “zihni kölelik”tir.
Savaş tamtamları Batı’nın elinden hiç düşmedi. Çünkü Batı’nın, tekniği kullanma biçimi hep savaşı zorunlu kılıyor. İşin bu noktasını iyi anlamak gerekir. Üretimi oldukça artan Batı’nın, bu üretimini eritmesi için savaşı zorunlu görmektedir. Batı’da sanayileşme hareketlerinin başladığı 18. yüzyılın ortalarından sonraki bütün savaşlara dikkat edin, ülkelerinin hakimiyet ve üstünlüklerini ispat sadedinde savaşı tek çıkış yolu olarak görmüşlerdir.
ABD üretim fazlasını, 2. Dünya Savaşından sonra, sanki bağış yapıyormuş gibi Marşhal yardımı ve Truman doktrini adı altında yardım ettiği ülkeleri kontrol altına almak ve bu yolla üretim fazlasını eritmek için kullandı. Bunun sonucunda da savaş sonrası durgunluğa rağmen ABD’li iş adamları rahat nefes aldılar. Böylece savaş malzemesi imal eden imalathaneleri çalıştı ve işsizlik rahatsız edecek bir boyuta gelmedi. Bu yardımlarla hem Avrupa tekrar eski gücüne geldi hem de 1929 benzeri krizler uzun bir süre ötelenmiş oldu.
2015 sonu itibariyle dünya ticareti tutarı olan 80 trilyon dolarlık alışverişin 19,7 trilyon dolarını ABD yalnız başına kullanıyor.
ABD dünya hakimiyetini elinde tutmak için iki seçeneği devreye soktu:
Birincisi ham maddeye ambargo koyarak diğer ülkelerin üretimini ve istihdamını zorlaştırdı. Petrolün 150 dolara kadar çıkması ile bazı yarı mamullerin satışlarının yavaşlatılması ve ambargolar bu türdendir.
İkincisi bazen direkt sonraları da vekalet savaşlarını devreye sokarak ülkeleri hizaya getirmeye çalıştı ve bu uygulamaya hala devam ediyor.
Fakat ABD artık eski etkinliğini kaybediyor. ABD için savaş çıkartmak, vekalet savaşlarını hazırlamak “milli” bir görevdir. Bu işi hızlandırmak için de kendi dışındaki ülkelerin vatandaşlarını kullanmaktadır.
ABD Kongresi’nde ulusal güvenlik politikaları uzmanı olarak görev yapan Cathrine Theohary tarafından, tamamı ABD hükümetinin resmi bilgi ve belgelerine dayandırılarak hazırlanan rapora göre savaşlardan ABD, 2007-2014 yılları arasında 250 milyar dolar, Rusya ise 85 milyar dolar gelir elde etti.
Ne dersiniz, savaşlar biter mi?
NEVZAT ÜLGER