YOKSULLUK AŞILABİLİR
Yoksulluk bireysel ve ailevi bir sorun olduğu kadar kalkınmanın ve toplumsal barışın da önündeki en büyük engeldir. Denebilir ki yoksulluk problemini çözemeyen devletlerin gelecekleri büyük bir tehdit altındadır.
Günümüz dünyasında üretim, ihtiyaçlardan bağımsız ve alabildiğine fazla olduğu halde yoksulluk hala devam ediyor.
Yoksullukla mücadele bir merhamet olgusu olmadığı gibi bu kitleyi itibarsızlaştırma hiç değildir. Yoksul kitleyi Düşük Gelir veya Orta Gelir tuzağı riskine alıştırarak o noktada tutmak belki bir maharet sayılabilir ama adil yönetim anlayışı ile bağdaşmadığı konusunda toplumda tereddüt yoktur.
Yoksulluk tarifinde “günlük temel ihtiyaçların tamamını veya büyük bir kısmını karşılayacak yeterli geliri olmamak “ diye tarif edilmekle birlikte, kişinin içinde yaşadığı toplumun sahip olduğu refah düzeyinin altında olan gelir miktarı da yoksulluk göstergesidir.
Milli gelirden eğitime ayrılan pay ve miktarın azlığı yoksulluğa neden olduğu gibi ahlaki bozulmayı da beraberinde getiren nedenler arasındadır.
Türkiye’de 1924 yılından sonra medeniyet değişikliğine gidilirken, bu değişiklikleri gerçekleştirmek ve sanayileşmeye geçebilmek için bazı aileler ve kişiler özel kayırılma sepeti içine alınarak, ilk 30 yılda 250-300 aile lokomotif ve yönlendirici olarak seçilmiştir. 1950’li yıllarda “her mahalleye bir milyoner” fikri öne çıkmıştı. “İthal İkameci Model” marifetiyle ülkede seçkinci bir gurup oluşturulmuştur. Bu model ülkenin büyük çoğunluğuna bir mecburiyet olarak benimsetilerek 1983 yılına kadar devam ettirilmişti. Daha çok sermaye sahipleri ve işçi kitlesi pastadan pay almaya başlamışlardı. Ancak pastadan pay alması gereken paydaşların sayısı arttıkça darbelerle karşılandığını da unutmamak gerekir.
“Enflasyona dayalı kalkınma modeli” marifetiyle, orta ve alt gelir guruplarından sermaye sahiplerine ve özellikle rantiye kesimine kaynak aktarımı sağlanmış, rantiyecilik iyi gelir getirdiğinden üretime yönelik yatırım yerine finans sektörü tercih edilmiştir.
1983 yılında Küçük ve Orta Boy İşletmeler eliyle ülkede kalkınma hamlesi başlatılmış, gelir kısmen de olsa tabana yayılarak hem işsizlik azaltılmış hem de kalkınma hamlelerine girişilmiştir.
On yılda bir yapılan darbeler başlı başına ekonomik ve toplumsal kriz dönemleri olduğundan, kaynaklar devamlı kayırılmış olan ailelere aktarılmış, ülke devamlı bu darbeler ve darbeciler eliyle vesayet altında tutulmuştur.
Bu yapılanmaya paralel bir kısır döngü oluşturularak, ülke devamlı iç ve dış borçlanma yoluyla, kazanımlarının yerli ve yabancı rantiyeye transfer edilmesinin önüne geçememiştir.
Eğitime ayrılan pay, uzun süre, milli gelirin pek az bir kısmını oluşturduğundan, insanlar kalifiye duruma gelememiş, hem iktisadi faaliyetlerin çeşitlenmesi yetersiz kalmış hem de işsizlik ve yoksulluk çemberi kırılamamıştır.
Dolaylı vergiler yapısı gereği ülkedeki yoksul kitlenin aleyhine olmuş, buna karşılık defolu bir gelişmişlik yaşanmıştır.
Hayat standardını yükseltmek için köylerden şehirlere ve küçük şehirlerden büyük kentlere göçler ancak kayıt dışı istihdamı, düşük ücreti ve toplumsal dönüşüm adına kıt kültürlü bir hareketlenmeyi getirmiştir.
Son yıllarda, düşük gelir guruplarına kamu aracılığı eliyle yapılan gelir transferi, eğitim ve öğretim ile sağlık hizmetlerinde iyileştirmeye kısmen muvaffak olmuş; ancak sermaye temerküzü adil hale getirilemediğinden beklenen sonuç tam alınamamıştır. Şirketlerin % 51’ni elinde bulunduran ortaklar kar dağıtmama kararı aldıklarında hem vergi vermemekteler hem de küçük ortakların gelir elde etmeleri önlenmektedir.
Bu ülkede repo ve faiz gelirlerinin vergiye tabi olmaması da, paranın üretime yönelik yatırım yerine repo ve faizli hesaplara gittiği bir hakikattir. Para üretime yönelik yatırıma gitmeyince, ülkede yatırım kültürü oluşmamakta, bunun yerine daha çok hizmet sektörü gelişmektedir.
Zenginlik veya yoksulluk kavramlarını mücerret manada iyi veya kötü olarak değerlendirmeden önce toplumun ve devletin onu nasıl algıladığına bakmak gerekir. Yani toplum mutlak manada fakirliğe sahip çıkmamalı, serveti de kaldırıp atmamalıdır.
NEVZAT ÜLGER