NEREDEN BU ABD YANDAŞLIĞI?
İkinci Dünya savaşı sonrası toplanan Yalta Konferansı kararına göre devletler iki blokta toplanacaktı. Doğu Bloku ve Batı Bloku.
Birincisi/Doğu Bloku/Varşova Paktı; Marksist değerler çevresinde oluşturulacak Komünizm olacak ve lider ülke de SSCB/Rusya olacaktı. Proleterya hakimiyeti esas olacak denilmesine rağmen esas olan “Devlet” ve devletde de “polit büro üyeleri” oldu ve sistem de “devletçilik esaslarına” göre yürütüldü. Üretim, dağıtım, teknoloji ve tüketim limiti ve şekli devlet merkezli oldu. Öyle de oldu. İnsan unutuldu ve dolayısı ile hürriyet ve mutlu insan kavramı kayboldu. Bu işleyişin insani olmadığı görüldü ve uzun sürmeden 1989’da hem SSCB küçültüldü hem de “komünizm”den vazgeçildi. Küçülme olmasaydı, belki bu günkü Rusya’da olmayacaktı.
İkincisi/Batı Bloku/NATO; liberal değerlere göre çalışacak, yönetim biçimi de yeni bir anlayışla demokrasi olacaktı. İkinci Dünya Savaşı’na kadar gelişmiş kabul edilen dünyada ABD hariç “faşizm” muteberliğiydi. İtalya ve Almanya gibi.Varşova Paktı dışında kalan ülkeler ABD şemsiyesi altına girecekti. Nitekim Avrupa ve Türkiye de bu şemsiyenin altında toplandı.
1950 yılında Demokrat Parti seçimle iş başına getirildi ve farklı bir kalkınma modeli benimsendi. 1950 yılına kadar adına “Karma Ekonomi” denilse de koyu bir devletçilik anlayışı ile yönetilen ülke, bu defa liberalizm kulaçları motto oldu ama mutlu bir azınlık meydana getirmek esası üzerine yüzmeye başladı. 1854 yılındaki ilk “dış borç” ödemeleri 1954 yılında bitirilebildi ama yeniden borçlanılmaya başlandı. Hedef de her mahallede bir milyoner meydana getirmekti. Elbette hürriyet, özgürlük, dindarlık ve komünizme karşı korumacılık başlıca söylemlerdi. Tatlı bir rüya ve kutsal hedefler.
Kalkınmak, ilerlemek ve zenginleşmek için en önemli şey “enerji” olduğu için, DP önce sekiz tane elektrik santrali yaptırdı. Bunlardan bir de Hazar Santraliydi. Derken 1968 yılında Türkiye’ye televizyon geldi. Elazığ’a da 1974 yılında televizyon geldi. Sınırlı bir yayın: Saat 19.oo-23.oo arası. Bol bol Amerikan filmleri ve elbette NATO propagandasına dayalı sağcılık. Kahrolsun komünizm.
Bu hamleler zaman zaman darbelerle kesiliyordu elbette; 27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat, 27 Nisan, 15 Temmuz. Ne de çok darbe veya teşebbüsü olmuş 60 yılda ama.
Bu süre içinde tabi yalnız gelişmekte olan ülkelerin derdi yoktu, Avrupa da kendi elinden alınan “Dünyanın Jandarmalığı” kozunu hep geri almak istiyor.
Bakmayın Türkiye’deki liderlerin farklı şeyler söylediklerine, aslında hepsinin de rüyası Türkiye’dir.
Adnan Menderes; her mahalleye bir milyoner,
Süleyman Demirel; Büyük Türkiye,
Turgut Özal; Adriyatik’ten Çin Seddi’ne Türk mührü,
Necmettin Erbakan; makine yapan makine ve Türkiye’nin maddi ve manevi dirilişi,
Tayyip Erdoğan; Yeni Türkiye dediler.
Şimdi ABD oklarını Erdoğan’a atıyor. Ancak milletin büyük çoğunluğu Erdoğan’ı haklı buluyor ve onu savunuyor. Milli olmak bir hedef ve gururdur.
Not: Herkesin bayramını tebrik ediyorum.
NEVZAT ÜLGER