TÜRKİYE KÜRESELLEŞME MİTİNİ YENER
Batı, Ortaçağ’ın bitiminden itibaren tahrif edilmiş ve topluma dayatılan Hıristiyanlık merkezli skolastik anlayışı reddederek onun yerine “Aydınlanma” felsefesini topluma kabul ettirmeye başlamıştır. Yeri gelmişken bir tespitimi de söylemem gerekirse; “Ortaçağ, Batı için karanlık bir çağdır ama Müslümanların altın çağıdır.”
Batı, Aydınlanma felsefesiyle aklın dışında bir ölçü kabul etmeyerek hızla pozitivist bir anlayışa ulaşmıştır. Pozitivist anlayışla da Batı’da skolastik zihniyete ağır bir darbe vurulmuştur. Hatta ifrata kaçarak Oguste Comte ve Weber’in kabulleriyle “üç hal yasası”nı topluma sunarak aydınlanma dönemini toplumların ulaştığı en yüksek mertebe olarak lanse etmiştir. Böylece aydınlanmayı hem bir üstünlük hem de evrensel bir anlayış olarak mutlaklaştırmıştır.
Bu gelişme sonucunda; Aydınlanma felsefesi nasıl pozitivist gibi despotik bir türevi doğurmuşsa o da modernizm adı altında küresel bir süreci başlatmıştır. Ama modernizm kısa sürede kendisini “postmodernizm” adı altında formatlayarak, pozitivizmi yer yer sınırlayarak öteki’yle (Batı dışındakilerle) diyalogu geliştirmiş ama zihniyetinde bir değişiklik yapmamıştır. Hele hele İslam’la diyalogu tamamen saf dışı etmiştir.
Batı eğer İslam’la yapıcı bir diyaloga girmeyi kabul etseydi belki de kendi inancını bırakması gerekecekti. Bu ise insanoğlunun iktidar olma anlayışına uygun değildi. Bundan ötürü Batı kendi dışındaki dünyaya varlığını duyurmak ve hegemonyasını kabul ettirmek için üç harekette bulunmuştur:
1-Haçlı Seferleri
2 Sömürgecilik/Kolonyalizm
3-Küreselleşme
Bu davranışlarından birinci sıradakini kılıçla, ikinci sıradakini coğrafi keşifler vasıtasıyla hem kılıç hem de barbarlıkla yaparken, üçüncü sıradakini ise ideoloji ve finans yoluyla tatbik etmektedir.
Batı, Kapitalizmin bir üst versiyonu olarak merkantilizmi, sömürgecilikte devlet yardımıyla soygunculuk olarak uygulamıştır. Bu metotla dünyadaki birçok medeniyeti ve bu medeniyet mensuplarını imha etmiştir. İnkalar, Astekler, Kızılderililer vd.
Batı, medeniyet olgusunu kullanarak bir araya getirdiği diğer medeniyetleri kendi kontrolüne alarak onları etkisiz hale getirmektedir. Aynı metodu Papalık eliyle “dinler arası diyalog” başlığı altında İslam dünyası için de “medeniyetler çatışması” şeklinde kullanmakta iken, Türkiye bu oyunu fark ederek hemen karşı atağa geçmiş ve önce “medeniyetler arası diyalog” platformunu oluşturmuş, arkasından da “Ilımlı İslam” projesini fark ederek küreselleşme mekanizmalarından birini devre dışı bırakmıştır.
Küreselleşmenin banileri dünyayı bir sirk ve kendilerini de bu sirkteki hayvan terbiyecisi gibi görmektedirler. Bu noktada özel olarak Müslümanlar için şunu söylemek mümkündür zannederim: “İslam dünyasında genel olarak inanç, insanların içini ısıtmada ve ışıtmada tam faal olarak kabul edildiği halde, dışa karşı aynı ısıtma ve ışıtma işlevinde aktif hale getirilememektedir.”
Bu konuda Türkiye aktif bir pozisyona geçmiştir diyebiliriz. Unutmayalım ki; Türkiye yalnız Türkiye değil, yalnız İslam dünyası da değil, belki tüm mazlum devletlerin ve mazlum insanların öznesidir.
NEVZAT ÜLGER