SESLİ DÜŞÜNMEK
Şarkın öne çıkan en önemli özelliği, akıldan ziyade gönlü konuşturması. Belki de bundan olsa gerek, Doğu’da edebiyat denilince akla önce şiir gelir. Hafız, İkbal, Fuzuli, Baki, Nabi, Yahya Kemal, Tanpınar, Necip Fazıl, Karakoç vd. Oysa bu isimlerin şiirden başka eserleri olanlar da var ama daha çok şairlikleridir toplumda kabul gören.
Edebiyat bir sanattır. Bu sanat kavramı bütün ilimlerin yazılı eserleri için de geçerlidir. Aslında “nesir de şiir gibi musikidir.” Kelamın kemali nesir kitapları değil midir? Vezin ve kafiyeye müracaat etmeden milyonların gönlüne hitap etmek az şey midir?
Kendi irfanını bilmeyen insanların kendi dilimizle yazmaları oldukça zor olur. Örneklendirelim, bizzat şahit oldum, çok değil 50-80 yıl önce yazan Said-i Nursi’yi anlamıyor edebiyat fakültesi mezunumuz.
Roman, Batıdan geldiği için itibar görmüş. Bizim insanımızın Batı’ya karşı olşu tamamen göstermelik midir acaba? Çünkü romandan önce bizde destanlar var. İnsanımız, mevcutlar susuzluğunu gideremediği için hayale dalmayı seviyor. İnsanlar yaşlandıkça mı daha realist oluyorlar acaba? Halbuki İslam’ın hakikatini anlatmak için ne masala, ne süse ihtiyacı yok. Ebu Zer’i en yalın haliyle anlatımda lirizmin şahikasını bulmak mümkündür. Yavuz’un süse ihtiyacı mı var? Süsü kıyafetinde dahi göremiyoruz. Onun sadeliği başlı başına bir asalet, başlı başına bir süs. Hayali yolları düşünmeyen toplumun da, kişinin de süse ihtiyacı olmaz.
Kişi ya yazardır ya değildir. Onun şiir ya da nesir yazması arasında ne fark var? Mehmet Akif’in Safahat’ında nesir mi arıyorsun? Yoksa Ahmet Hamdi Tanpınar’ın nesirlerini nazım diye mi anlıyorsun? Demek yazar yazardır. Aydın da öğle değil mi? Ne demek hakiki aydın? Adam ya aydındır ya değildir. Yalnız Osmanlı uleması mı tekrarcıdır (Skolastik). Tanzimat’tan sonraki aydınlardan kaç tanesi tekrar etmeyen sınıftan (skolastik değil).
İnsanlar aydın olamadıkları zaman “sağcı” veya “solcu” oluyorlar. Oysa evrensel doğruların sağı ve solu mu olurmuş! Demek ki aydın değil, ideoloji hamalıdır o. İdeoloji; metafiziğinden sıyrılmış, hakikatle yalanın evliliği değil midir? Günün gerektirdiği irfanı yakalayamayanlar aydın olamıyor. Aydın, peşin hükümlere iltifat etmeden, evrensel görüşler ortaya koyabilmelidir.
Aydın malumat hamalı değildir. Aydın; hakikati yakalamak uğruna fikri savaşı göze alandır.
Bir filozof ne güzel söylemiş; “ideolojiler düşünceyi tıkar” diye. Cemil Meriç de; ideoloji için “insan idraklerine giydirilmiş deli gömlekleri” demiyor muydu? Farklı düşünmek ayrı, diyaloga açık olmak daha başkadır. Tek hakikat benimkidir demek ilkelliğini bırakmak gerkir. Çünkü tartışılmayacak olanlar yalnız ayetler ve mütevatir hadislerdir.
Kafasını ve gönlünü kiraya vermeden kendine toplumda yer bulamak isteyen, Allah’a kul, peygambere ümmet olmanın zevkini almaya baksın. Zaten en edebi metinler de Kur’an ve hadisler değil midir?
NEVZAT ÜLGER