KÜRESEL GÜÇ OLMAYA ŞARTLAR MÜSAİT
Türkiye’nin küreselleşmeye dayalı olarak ortaya çıkacak fırsatlardan yeterince faydalanabilmesi için;
-Sosyal yapısını güçlendirmesi,
-İstikrar ortamını sağlaması,
-Yapısal reformları tamamlaması,
-Bilgi toplumunun gerektirdiği temel dönüşümleri gerçekleştirmesi,
-Yıllık ortalama %7 dolayında büyüme hızı sağlaması,
-Büyümenin üçte birlik kısmının toplam faktör verimliliğinden sağlanması,
-Türkiye’nin 2020 itibariyle 1.9 trilyon dolar civarında GSMH elde etmesi gerekmektedir diyordu 2001 DPT projeksiyonları.
Buradaki temel vurgu yapısal reformlar üzerinedir.
Ekonomik dengelerimizin iki kaynağa ihtiyacı var; döviz ve bunu sağlayacak yeterli ihracat. Lafı doğrudan söylersek, dış ticaret fazlası gerekir. Gelişmiş ülkelere baktığımız zaman hemen dış ticaret fazlası ile refahı yakalamış toplum dikkatimizi çekiyor.
Biz enflasyonu aşağı çekerken işsizlik rakamlarını yükseltiyoruz. Halbuki yapılan hesaplamalar istihdam düzeyini korumak için asgari %5, işsizliğin azaltılması için de en az %7 büyüme gerekmektedir.
Döviz kurlarının artması ilk bakışta ihracat için bir avantaj gibi görünüyor ama iç piyasa fiyatlarının da artması enflasyonu körüklüyor ve avantaj kayboluyor. İhracatımızın %60’ının ithalata bağlı olması tekrar dış ticaret açığı meydana getiriyor.
Dış ticaret açığını kapatmanın en tercih edilen yolu ihracattır. Bu iyi yapılamadığı zaman orta gelir tuzağı karşımıza çıkıyor.
Peki bu reformları kim gerçekleştirecek; elbette ki siyaset. Her ne kadar A. Ünal; “siyasi iktidarlar toplumu dönüştürmek gibi bir misyona sahip değillerdir; onlar toplumun yansımasıdırlar. Toplumu siyasi iktidar dönüştürmez” dese de bu iş siyasetin işidir. Ancak siyaset kurumu, ülkenin sanat ve fikir iklimini serbest hale getirirse, toplumu değiştirmeğe, ülkenin cesur sanatçıları, mütefekkirleri ve münevverleri katkı sağlarlar. Siyaset kurumu, vatansever sanatçının, mütefekkirin ve münevverin değerini de, “paralı kalem” sahiplerini de iyi tanımalı ve yanaşma mantığını bir geçim vasıtası yapmış kimseleri kapının önüne koymadan, başköşeye de oturtmamalıdır.
Söylenenler yapılmadığı takdirde, büyüme yerini durgunluğa bırakır, krizler şiddetlenir, borçlar döndürülemez, gelir dağılımı daha fazla bozulur. Ülkede yabancı sermaye hakimiyeti arttıkça sermaye giriş ve çıkışları çoğalır. Çıkışlar arttıkça, eğer yeterli üretim de yoksa ülke küçülür. Küresel sermayenin hakimiyeti arttıkça bölücü hareketler ve terör hız kazanır.
Günümüzde bilginin hacmi ve akış hızı artmış ve ucuzlamıştır. Bilginin bu akış hızı “bilgi toplumu”nu oluşturmaktadır. Hocasından yarım saatte alacağı bilgiye öğrenci internette on saniyede ulaşıyor ve beş dakikada hazmedebiliyor.
Yatırım sermayesi açısından zayıf veya kuvvetli ülke ayırımı azaldı. Zaten sermaye yoğun üretimler zengin ülkelerde üretilmiyor artık. Sermaye yatırım yapmak için hukuki yapısı düzgün ülkeler arıyor. Sanayi artıklarıyla gelişmemiş ülkeler tanışırken, gelişmiş ülkeler bilgi teknolojisi, yapay zeka ve yapay zekaya duygusallık kazandırma konuları ile uğraşmaktadırlar. Üstünlük sahibi olanlar, bilgiyi yönetmesini bilenlerdir.
NEVZAT ÜLGER