BİRAZ FANTAZİ-BİRAZ HALİMİZ
Her reaksiyoner fikir ve hareketin bir başlangıcı vardır. Bizde bu günkü fikir akımları dediğimiz “üç tarzı siyaset” genelde Islahat Fermanı sonrası ortaya çıktı. Sonra o fikir akımı mensuplarının içinde yer aldığı çok değişik oluşumlar gelişti. Sıralayalım:
Bilim, sebepleri ve aklı putlaştırdı, bilim adamları, Batı’yı. Modernizm salgınına yakalanan her devlet, Batı’nın yaptığının aynısını yaptı. Batı ‘Savaş çıkartıp silah satmaya çalışıyor’ dediler, aynısını yapmaya başladılar. Batı’ya düşman oldular ama hiçbir zaman Batı’nın medeniyet oluşturduğunu ve insanlığın medeniyetlerin birikimleri ile geliştiğini kabullenmediler.
Erkekler parayı. Kadınlar modayı putlaştırdı. Anne ve babalar üniversiteyi putlaştırdı, dershaneler paraya kavuşmak için öğrenciyi. Tam bir yüzyıl efsunkar pozitivizmin; itirazsız, savunmasız, gönüllü ve şaşmaz esiri olduk.
İnsanlar televizyonları, bilgisayarları, cep telefonlarını putlaştırdı, kadınlar evlerini ve eşyalarını, erkekler arabalarını, paralarını ve makamlarını.
Ama evler kadınları hizmetçi, arabalar erkekleri servis şoförü, paraları da hepsini köle yaparak intikamlarını aldılar.
Gençler interneti putlaştırdı, yaşlılar saygıyı. İnternet aracılığıyla dünyayla bir arada yaşayan insanlar ve gençler de, Batı’nın teknolojisiyle yaşamaya alıştılar. Yaşlılar da hala beklenti içerisinde bir şeyler yapmak yerine hala kendi anlayışlarındaki saygıyı bekliyorlar. Önemli olan tevazudur, lükse meyletmemektir, gösterişsiz sade hayat yaşamaktır’ dediler ve bunun tam tersini yaptılar.
Şarkılar aşk’ı, diziler çarpık ilişkileri putlaştırdı. Melankoli daha çok şarkıların, nikahsız yaşama Batı’nın eseri.
Sınavlar ayrı bir put, sınavlara dayalı vaad edilen hayat ayrı bir put oldu. Ama sınavlar, en güzel yılları yok edip intikamını aldı.
İnsanlar siyasete ziyadesiyle perestiş etti. Sabah akşam siyaset konuşarak, bir yerlere taraf olarak diğerine düşmanlık çoğaldı. Ama siyaset de yalancı cennetler vaaderek insanlardan intikamını aldı.
Üniversiteleri o kadar putlaştırdık ki üniversiteye gidemeyen çocuklarımıza böcekler gibi davrandık. Ama çocuklarımız da bizden uzaklaşarak intikam aldı.
Devleti öyle bir anlattık ki, devletlerin görevinin insanlarını mutlu etmek olduğunu unuttuk. Ama devlet de insanlarını silikleştirerek intikam aldı. İnsanlara bir lokma bir hırka diyen birtakım insanlar lüks içinde, dava diyenler mülk içinde yaşamaya başladı.
Demokrasiyi o kadar putlaştırdık ki. demokrasi adı ile yapılan her zulme sesimizi çıkaramaz olduk. İzm’ler en kaypak ve her kılıfa girebilen yalancı emzik oldu toplumlara. Ne kadar emersen em, karın doyurmaz. Ama demokrasiler de abesliklerin önünde poz vererek intikamlarını aldı.
Bir güzel adamın dilinden; “Yıllar öylece geçti. Ben içtikçe susuzluğum artıyordu, yedikçe açlığım, konuştukça sessizliğim, duydukça yanıtsız kalışım, sahip oldukça yoksulluğum, elde ettikçe yoksunluğum, yaklaştıkça uzaklığım, başarılı oldukça yenikliğim, ünlendikçe tanınmazlığım, kalabalıklara karıştıkça yalnızlığım, doldukça boşluğum, sevindikçe üzgünlüğüm, zenginleştikçe muhtaçlığım, tanıştıkça yabancılığım artıyordu…”
“Ey kadir olan Allah’ım, alimlerimize mes’uliyet,/ halkımıza ilim, dindarlarımıza din,/ müminlerimize aydınlık, aydınlarımıza iman,/ tutucularımıza kavrayış, kavramışlarımıza tutuculuk,/ kadınlarımıza bilinç, erkeklerimize şeref/ yaşlılarımıza bilgi, gençlerimize asalet,/ öğretmenlerimize inanç, öğrencilerimize inanç,/ uyuyanlarımıza uyanıklık, uyanıklarımıza irade,/ muhafazakarlarımıza hareket, suskunlarımıza feryat,/ yazarlarımıza güvenirlilik, sanatçılarımıza dert,/ şairlerimize şuur, araştırmacılarımıza hedef,/ tebliğlerimize gerçek, kıskançlarımıza şifa,/ bencillerimize insaf, sevenlerimize edeb,/ mezheplerimize vahdet, halkımıza kendini bilme,/ tüm milletimize, samimiyet, himmet, özveri,/ kurtuluşa yaraşırlık ve izzet bağışla…”
NEVZAT ÜLGER