TÜRKİYE HAK ETTİĞİ YERİ ALMALIDIR
Türkiye geçmişte dünya siyasetine yön vermiş olan tarihini, özellikle son yıllardaki yetişen nesillerce tekrar hatırlamaya başladığı için dış kaynaklı da olan iç siyasetteki bütün kavga, gürültü, hay-huylara rağmen tekrar başını kaldırarak hem küresel konumumuzu hem de iç yapımızı yeniden gözden geçiriyor. Yalnız içerdeki kavgalara bakarak etrafımızdaki olayları görmemezlikten gelmemeliyiz. Dünyadaki siyasi ve iktisadi olaylara bakarak kırılmaları ve gelişmeleri iyi değerlendirmek gerekir kanaatimce. Çok boyutlu, sabitleri daha az olan yeni uluslar arası ortamın Türkiye ile olan bağlantılarını iyi değerlendiremezsek hak ettiğimiz yeri alamayız. Sonuçta da bir kısmımız hamaset, bir kısmımız etnik kayırmacılık, bir kısmımız mezhepçilik yapmaya devam ederiz. Toplumda düşünce üzerine nutuk atanlar lütfen önce kendileri düşünmeyi denemelidirler.
Yaklaşık yüz elli-iki yüz yıldır İslam dünyası kendi dışından empoze edilen bir hayatı yaşamaya ve yaşayışın dili ile tartışmaya zorlanıyor. Bunlar arasında toplumu en çok meşgul eden konulardan biri de “siyaset” ve “iktisattır”.
Batıda egemen olan siyasal düzen ya da teorilerin İslam dünyasında kendine yer bulma çabaları sonucu, İslam geleneğinde yerleşik bazı düşünce ve anlayışları eleştirilere uğratmıştır.
İslam dünyasının kendine özgü koşullarında, “İslam eksenli fikri ve teorik” faaliyetlerde bulunmaya çalışan düşünce ve siyaset adamları, “Batı eksenli fikri ve teorik” faaliyetlerde bulunan (modernizme evet diyen) aydınlar ve siyasetçiler aynı topluma hitap ediyorlar. Toplumun her katmanı da bu toplumda yaşayan, ama düşünce referansları ayrı olan bu insanları bazen şaşkınlıkla, bazen hayranlıkla okuyor ve dinliyor. Aynı konuda, aynı anda iki zıt düşünceyi hayretle takip ediyor.
Bunlardan bir grup için siyaset ve devletin taşınması gereken yerin adil siyaset, adil temsiliyet ve hayırlı idare olmasına karşılık, diğer grup için ise siyasetin ve devletin taşınması gereken yerin Batı normları ve hâkim güçlerden referans almış bir idare olmasıdır.
Bir grup, emaneti ehline vermeyi esas alırken, diğer grup emaneti kendi adamına vermeyi temel mesele olarak anlamıştır.
Bir grup vicdanının sesini dinleyip, ilahi emirlerin dinlenmesine göndermeler yaparken, diğer bir grup, daha çok ve mutlaka modernizmin referans alınmasını öne çıkarmıştır.
İnsanın yaratılış ve dünyaya gönderilişindeki temel espri kulluktur. Ancak insanın görevlerinden biri de dünyayı güzelleştirmek ve geliştirmektir. Hedef, insanın mutluluğu üzerinden toplumsal huzur ve refah olarak seçilirse dünyayı güzelleştirmek ve geliştirmek esas olur. Ne var ki hedef toplumun bir kısmının mutluluğu için bırakınız yapsınlar, bırakınız geçsinler anlayışının hakimiyeti olursa resmin büyük bölümü mutsuz olmakla kalmaz, huzurun hakim olmadığı cinnet halindeki bir toplumun üyeleri olurlar.
Elbette farkındadır bu toplum; dünya siyaseti ve ekonomisi yeni yeni şekiller almaktadır. Bu değişiklik 1989 yılında Rusya’nın sistem değişikliğine gitmesi ile kısmen de çökmesi sonucu artık yeni bir hal almıştır. Avrupa artık eski gücünde değildir. Dünya sistemi yiğit politikacılar tarafından artık alenen eleştiriliyor. Türkiye, Brezilya, Çin, Hindistan gibi ülkelerin etki gücü daha artacaktır. Müslüman bir ülke olduğu için devamlı çelme takılan Türkiye, oyun dışına itilmeye çalışılıyor. Bu uluslararası çelmelere içerden de yardımcı olmaya çalışan kişi ve kuruluşların sözlerine değil, lütfen yaptıkları ile yapmak istediklerine dikkat edelim.
NEVZAT ÜLGER