İLİM AMA İNSAN İÇİN
İnsanı güçlü tutan önce ailesi, sonra da yaşadığı toplumdur.
Günümüzde bazı düşünce adamları “sanayi toplumlarında insanın bugünkü problemli konumunu ve toplumun çözülmesini “büyük boy teknolojiye” bağlayarak, büyük boy teknolojinin insana hükmettiğini, ruhen çürüttüğünü, çalışma zevki bırakmadığını, sıcak ilişkileri yıktığını” iddia ediyor.
Bunun önlenmesi için ise, insanı köleleştirmeyen fakat insana hizmet ederek çalışma zevki veren “insan yüzlü bir kalkınma” gereklidir deniyor.
Rahmetli Turgut Özal’la gelişen “KOBİ” kavramı, aslında hem paranın tabana yayılmasını sağlamak için, hem de büyük boy sanayi kuruluşlarını kısımlara ayırmak maksadını güdüyordu. Bu metot gelirin adil dağılımı açısından büyük bir işlev gördüğünden, bütün eleştirilere rağmen toplumun güçlendirilmesi adına önemli bir “orta tabaka” oluşturmuştu.
Benzer bir anlayışla Hindistan’ın kurucularından Gandi, bağımsızlık mücadelesinde insanı yok sayan büyük boy makine anlayışına karşı durmuştur. Çünkü o, Batı sömürgeciliğinin temelinde makineyi ve büyük boy teknolojiyi görmüştür. Düşüncelerini açıklarken makinenin insanı ve toplumu ezmesine karşı olduğunu belirtmiştir.
Gandi’nin tavrı “insan” kaynaklıdır, merkeze insanı alan bir yapıdır.
Gandi kendi düşünce sistemi içerisinde yedi büyük günahı şöyle sıralıyordu:
1-Ahlaki ilkelere dayanmayan siyaset etme biçimi.
2-Üretmeden kazanmak. (Kırk türlü yolla yapılıyor.)
3-Kişilik kazandırmayan eğitim. (Yalnız öğretim yetmez.)
4-Ahlak tanımayan ticaret. (Güzel ahlakı öğütleyen bir peygamberin izindeyiz.)
5-Bilinçsiz-şuursuz eğlence. (Henüz bir düğün formumuz dahi oluşmadı)
6-İnsan merkezli olmayan bilim. (İlim, ilim için midir, toplum için midir?)
7-Takvasız ibadet. (Tevhidi sağlayan bir hayat gerekir.)
İtirazı olan var mı? Bu ilkeleri hangi topluma uygularsanız uygulayın hemen yerine oturacaktır. Zaten insanların ferdi ve sosyal seviyedeki faaliyetlerinin biçimini, birbiriyle fonksiyonel bir ilişki içinde olan ferdi duygu ile ferdin içinde bulunduğu toplumun maşeri vicdanı belirler. Dolayısıyla gerek bireysel, gerek toplumsal seviyedeki teşebbüsün arka planını nelerin belirlediğine dikkat etmek gerekir.
İnsan merkezli olmak kaydıyla kalkınma şarttır. Zira insan merkezli olmak aynı zamanda toplum merkezli olmaktır. Çünkü hedef insanın hayatını kolaylaştırmak ve insani ilişkilerde ben duygusu ile birlikte biz duygusuna ulaşmaktır.
Arnold Toynbee meşhur bir tarihçidir. Toynbee, şöyle diyordu: “Bu klasik tarih anlayışını bırakın. Bundan insanlığa fayda yok. Eski çağmış, taş devriymiş falan. Ya ne? Tarih 1569’dan öncesi ve sonrası diye ayrılır.” Neden?
İngiltere kralı 4. Henri, İngiltere’deki bilim insanlarını toplamış; “Siz bulutlar üzerinde araştırma yapıyorsunuz, benim vatandaşımın bin bir meselesi var. Siz ilim için ilim yapıyorsunuz. Halbuki ilim, ilim için değil, toplumsal fayda için yapılmalıdır” diyor.
Toynbee’ye göre; sanayinin ilk defa İngiltere’de kurulması asla tesadüf değildir. Henri’nin bu ikazından sonra gelişme başlamıştır. Batı’da ilmin süratlenmesi, üzerinde yaşadıkları toplumla uyumundan sonradır.
İlmin asıl maksadı insanlığa ve vicdanlara daha faydalı işler yapmak, insanlara mutluluk yollarını açmaktır. Ama bu gün Batı güdümündeki ilimle geldiğimiz nokta, kan, gözyaşı, kitle imha silahları, terör ve savaştan başka nedir? En gelişmiş kabul edilen toplumların % 60’ı yokluk, sapıklık ve kural dışı davranışların içinde yaşıyor.
Demek ki ihtiyaç duyulan şey; “İnsan merkezli ilim, insan merkezli kalkınma, insan merkezli sistemdir.”
NEVZAT ÜLGER