TOPLUM BU SORULARA CEVAP BULMALI
Bu gün hayatımızda önemli yer tutan, belki farkında olarak ya da olmayarak benimsediğimiz veya fiili olarak yaptığımız/yaşadığımız birtakım hareketlerimize ve düşüncelerimize açıklık getirmek durumunda olduğumuzu kabul ederek, olası bazı sorulara cevap vermek gerekir.
Bu sorular hem zihin açıcı hem de geleceğimizi şekillendirmek anlamında oldukça gerekli olan bazı sorulardır. Soruların bir kısmı da belki rahatsız edici ama olsun. Gerçi her alana göre yüzlerce soruya davetiye çıkarıyor modern hayat. Esasen verilecek cevaplar, mutluluk veya mutsuzluk haritamızı çizer. Soruları sıralamaya başlayalım:
-Kendimize ait bir hayat tasarımımız/formumuz mu var, yoksa bizim irademizin dışında kurgulanmış birtakım hayat modellerini mi arzuluyoruz ya da yaşıyoruz?
-Mutlu olmaktan ne anlıyoruz? Çok üreterek veya çok tüketerek mutlu olmak bir hedef midir? Bunu başaran insanlar mı mutlu oluyor, yoksa bunu başaran şirketler mi?
-Çok üretim yapmakla sömürgecilik ve köleleştirme arasında, çok tüketmekle de modernleşme arasında ne kadar ilişki vardır?
-Tüketim kültürü içerisinde, dindarla dindar olmayan insanın arasında farklılıklar var mı?
-Hedefimiz çok üretip çok tüketmek midir? Bunlarla mutluluk arasında ilişki nasıl olmalıdır?
-“Kapitalizm ile sınırsız üretim ve tüketim alışkanlığı, insanlığın gelişebileceği ortamın altını oyuyor” cümlesi ne kadar doğrudur?
-Üretimin ve tüketimin azaltılmasıyla, insanlığın ve gezegenin iyiliğinin tekrar düşünülmesi arasında bir bağ kurulabilir mi?
-Para ve rahat yaşama tutkusunun insanları dönüştürdüğüne inanıyor musunuz? Para ve rahatlık, farklılıkları olumlu yönde mi, olumsuz yönde mi törpüler?
-Modernleşmeyle siyaset arasında, siyasetle sermaye arasında nasıl bir ilişki kurulabilir?
-Tesettürlü hanımlar da tüketim toplumunu/modern toplumu arzu ediyor mu?
-Tesettürlü hanımlar az tükettikleri için mi sermaye onlara sıcak bakmıyor?
-Toplumsal hayatta farklılıklarımızı mı, ortak taraflarımızı mı öne çıkarıyoruz? Kolay yönetim açısından toplumdaki ayrışmalar mı avantaj sağlar, uyum mu?
-Zengin-fakir, şehirli-köylü, sivil-resmi, sivil akıl-resmi akıl gibi tasnifleri dinler mi çıkarıyor, sosyologlar mı? Bu tür kümelemeler anlatımı mı kolaylaştırıyor, toplumsal ayrışmayı mı artırıyor?
-“Ne olursan ol gel” mi diyoruz, “Hayır, bizden olursan gel” mi diyoruz? Kavganın daha çok pagan toplumlara ait olduğunu düşünüyor musunuz?
-Toplumun yönetimi açısından sivil siyasi elitler mi daha formalist oluyorlar, askeri elitler mi daha formalist oluyorlar? (Özal, birincilerin daha formalist olduklarını ve çoğunlukla ikna edilmelerinin daha zor olduğunu söylüyordu.)
-“Pasif iyi” mi olmak istersiniz, “aktif iyi” mi? Ne kadar aktif olmak daha iyidir?
-Durumdan vazife çıkaran siviller de “resmi” kabul edilebilinir mi? Bunlar siyasete egemen olursa uzlaşı kültürünün devam edeceğine inanıyor musunuz?
-Siyasetin sivilleşmesinden ne anlıyorsunuz?
-Temsil, sadece beni seçenler için midir, yoksa seçildiği il, bölge ve bütün memleket için midir?
-Lümpenlikle kabalık arasında bir ilişki var mıdır?
-ABD tarafından kurulan üniversite acaba neden “daha çok” “devrimci” çıkarır? (ODTÜ örneği) Radikalizmi körükleyen şey nedir?
Sıraladığımız bu sorular elbette artırılabilir. Çünkü kültürü global hale getiren sermaye, elinden gelirse dinleri de “İslamı da” Protestanlaştırmak ister. “Ilımlı İslam” formülü sermayenin gözdesidir.
Sorulara kaynak teşkil eden Süleyman Seyfi Öğün’e ve makalelerine dikkatle eğilmek gerektiği kanaatindeyim.
Cevap yazmak isteyenler için internette nevzatulger@gmail.com adresi kullanılabilir.
NEVZAT ÜLGER