RAMAZAN AYI VE KUR’AN
Müslümanlar “Ramazan” ayına girdi. Alem-i İslam’ın iki dünyada da kurtuluşuna vesile olsun inşallah. Ramazan orucunun farziyeti ayetle ve sünnetle sabittir.
Kur’an, kelamullahtır. Zamanlar üstüdür ve bütün kainata hitabeder. İnsanlığın bütün sorularına cevap verirken, yalnız belli bir zamana, belli bir konuya ve belli bir etnisiteye hitap etmez.
Kur’an, kainat kitabının bir tercümesidir.
Ahretin haritasıdır. İyi uygulanırsa şaşmadan cennete ve cemalullaha götürür.
Gökden indirilmiş bir urgandır. Onunla semaya çıkmak mümkündür. Üç boyutlu (en, boy, yükseklik) yaratılmış olan insanın, yaşamakta olduğu hareket boyutunu (4. Boyut) aşması için Kur’an’a ve sünnete uymakta çok hassas davranması gerekir.
İnsanların ve cinlerin mürebbisi (terbiye edicisi) Kur’an’dır. Ve Kur’an en çok Ramazan da okunur. Çünkü bu ayın bir diğer adı da “Kur’an Ayı” dır. Cenab-ı Allah bu ayı oruçlu geçirenler için cennette özel bir kapı ayrıldığını haber veriyor: “Bab-ı Reyyan.”
Kur’an elbette Allah’ın kelamı ve fermanıdır. Bu anlamda; tevhid, risalet, mahşer, adalet ve ibadet ondan öğrenilir. Kur’an nasıl kainatın açıklayıcısı ise, Peygamber de Kur’an’ın açıklayıcıdır. Bir güzel adamın ifadesi ile; “güneş başkalarını gösterdiği gibi, kendini de gösterir, başka bir güneşe ihtiyaç duymaz.” Aynen bunun gibi Kur’an da hem takip edilecek yolları hem de kendini gösterir. Kur’an elbette akılla anlaşılır ama akıl bu anlama işine tam yeterli olamayacağı için de Allah, Peygamber göndermiştir. Akıl konusunda tefrit ahmaklık, ifrat ise cerbezeliktir. Bu ikisinin ortası hikmettir.
Bütün hayat boyunca ve elbette bu ayda çokça hamd ve şükür yapılır. Şükür nimete yapıldığı gibi hamd da methiyedir. Diğer bir ifade ile hamdin bir şubesi olarak şükür, her azayı yaratılış gayesine kullanmak, adalet de tabiatı güzelleştiren her şeydir. Sıratı müstakim üzere olmak adalettir.
Elbette insan bir “zübde-i alem”dir. Yani esma-yı hüsnanın tecelligahı olan her alemden bir örnek insanın cevherine bırakılmıştır. İnsan, Abdullah olması nedeni ile muzaf-muzafın ileyhdir. Çok dikkat etmek gerekir. Bedbaht insanlar Abdullah olduğunu unutur ve sanki bu kanun yokmuş gibi davranırlar.
Alem de yalnız güneş sisteminden ibaret değildir. Allahın bu uçsuz bucaksız semada çok alemleri vardır.
Hatta kıymetsiz şeylerde kudret eli görülsün diye sebepleri yaratmıştır. Sebepleri aşabilenler hep O’nu düşünebiliyorlar. Zaten haşir de; itikat dairesinin sebepler dairesine üstün geleceği bir gündür. Sebepler dairesini, itikat dairesiyle karıştırmamak gerekir. Sebepler Allah’ın kanunudur. Onlara uymamak ilahi hikmete karşı gelmektir.
Mükellef olan birey, itikadiyle, imanıyla, ruhuyla, vicdanı ile hep bu kuralları gözetir.
İbadetin ruhu ihlastır. Dikkat etmek gerekir; sebeplere değil Allah’a kulluk etmek yaratılış gayemizdir. Tabi olmak, yalnız füruaatta değil, esaslarda ve hükümlerdedir. Çünkü dinin füruatları, insanlığın belli devrelerinde tebeddüle uğrar. Zamanın değişmesi ile füruaat hükümleri de değişebilir.
Kim Allah’a ve resulüne gerektiği gibi itaat ederse, Allah da onları tam hidayet nuruyla seçkin insanlardan eder. Verdiğini geri almamak O’nun şanındandır. Amenna ve seddakna.
NEVZAT ÜLGER