“HÜSEYNİ” TÜRKÜLERLE HARPUT
Yaşadığı son yıllarda rahmetli “Mehdi Metin”e bir toplulukta sormuştum: Metin Bey müzik nedir? Metin Bey de gayet rahat bir ifade ile: “Müzik, aşıkın aşkını, fasıkın fıskını artıran şeydir” demişti. Ukalai mecaninin ne zaman ne söyleyeceği belli olmaz!
Aynı konuda bir başkası; “Bu sanat kulağın gıdası, ruhun merası, yüreğin bahar çimeni, aşkın arenası, keyifsiz kişinin rahatı, yalnızın arkadaşı, ruha hâkim olması ve yürekteki güzel sesi yüzünden de yolcunun azığıdır” diyor.
Bir güzel adam da; “müzik, kulağın merasıdır” diyordu.
Müzik, esas itibariyle ne iyi ne de kötüdür. Farabi’ye göre “müzik, müziği icra edende veya dinleyende bir istek ve ruh hali ile kendini ilham ettirir.” Ses besteye bağlı olarak ahenk ile süslendiğinde hissi bir hal almaktadır.
Gerek mutasavvıf Kadirilerin, gerek İ. Gazali’nin müziğe yaklaşımları üstteki satırları teyit ediyor: “Kalpler ve en derindeki düşünceler, değerli taşların sırları, hazineleri gibidir. Bunların sırlarını ortaya çıkarmada, müzik dinleyerek özünü yakalamak dışında bir yol yoktur. Çünkü yüreklere ulaşabilmek için kulaklardaki kapılardan başka bir araç bulunmamaktadır.” diyorlar.
Çiçero, gözlerden bahsederken ruhun penceresi diye söz ettiğini de unutmamak gerekir.
“Hüseyni” makamının bizim insanımızın zevk ve ruh dünyasına en uygun makam olduğunu söyleyen müzik otoriteleri var. Elazığ’a ait güzel bir “hüseyni” gazel var:
“Sana dil verdim ise yık da harap et mi dedim? / Nar-ı hicrinle ciğerimi yak da kebap et mi dedim?”
Bir de ölüm hoyratı var:
“Dertli koyun, dertli koyun / Dağdadır dertli koyun. / Ben bu dertten ölürsem / Adımı dertli koyun.”
Elazığ’da çok sevilen ve çok dinlenen bir divan vardır “hüseyni” makamında. Hakikaten zıkkımın şişede durduğu gibi durmadığına nefis bir örnek:
“Ben şehid-i badeyem dostlar demim yâd eyleyin /Türbemi meyhane enkazıyla Bünyad eyleyin / Gaslolunmaz ma ile gerçi şehidan-ı vega / Yıkayın meyle beni bir mezhep icad eyleyin”
Sonra Kayabaşı’ndan yanık bir ses gelir “hüseyni” makamında: “Bir kara kaş bir kara göz sende var / Bir yaramaz deli gönül bende var / Çok zamandır hasretinle yanarım /Demezsin ki; derde deva bende var.”
Gönül bu, söz dinlemez, bari aksın bir çağlayan gibi “bağrı yanık” hüseyni dizelerde:
“ Yar yad oldum yad oldum / Yüzün gördüm şad oldum / Geçtim kapın önünden /Yıkıldım berbad oldum.”
Genç yaşında başına gelmedik iş kalmayan delikanlı, Yemen’deki kardeşini, adeta cenaze merasimine davet eder: “Bir tel vurdum Yemen’de gardaşıma / Tez yetişsin cenazemin başına.”
Hüseyni makamının “uşşak”a yakın olanı da var; “Efsaneler yazardım sevday-ı aşka dair / Gamdan dilimde Hayri hal-i ferağ olaydı.” “Nolaydı” redifi ile yazılmış Harputlu Hacı Hayri Beyin bu şiiri de hüseyni makamında bestelenmiştir.
“Evleri görünüyor / Gönüldür yeriniyor / Çekilecek dert değil / Mevlam sabır veriyor.” Türküyü hüseyni makamında yakan delikanlı sonradan sabredemeyecek ve Harput’u terk edecektir.
Enver Demirbağ’ın sesinden “Dağlar dağımdır benim / Gam ortağımdır benim / Söyletme çok ağlarım / Yaman çağımdır benim” adlı hüseyni türküyü dinlemenin ayrı bir hazzı vardır.
Hikâyesi çirkin olan “pencereden bir taş geldi” türküsü de, “ne feryat edersin divane gönül” türküsü de, “demedi yar demedi” türküsü de hüseyni makamındadırlar.
Şimdi “Kövenk / Koğenk” köyünde göl yok ama o zamanlar varmış demek ki: “Kövengin ellerinde/ Çimeydim göllerinde” türküsü hüseyni makamında.
“Elazığ uzun çarşı”, “Geline bak geline”, “Evleri uçta yârim”, “Hafo’mun evi”, “Çatal kaya alınmaz”, “Yoğurt koydum dolaba”, “Mezire’den çıktım ağrıyor başım”, “Duman almış mezarımın üstünü” türküleri ve “Kışlanın önünde redif sesi var” ağıtı hep hüseyni makamındadırlar.
“Dağ üstüne dağ koysam dağ olmaz / Ah çekenin yüreğinde yağ olmaz” türküsünü hüzünlü hale getiren biraz güfte ise biraz da hüseyni bestedir.
“Evlerinin önü gül, lale bağıdır / Eser bad-ı saba, zülfün dağıtır” sevgiliden insaf isteyen, elleri yanında merhamet bekleyen Harputlunun hüseyni dizeleridir.
Gerçi makamlar bir musiki türüne, sadece bir kavme mal edilemez. Ancak Türkiye insanının en fazla iltifat ettiği makamların ilki hüseyni, sonra uşşak’tır.
Harput musikisi, halk müziği ile sanat müziği arasında yer alır. Makam çeşitliliği de bunu gösterir zaten.
Harput musikisi klarnet, keman, ud, kanun, cümbüş, darbuka ve def ile gerektiğinde davulla icra edilir. Harput musikisinde saz ve zurna yoktur.
Harput musikisi “şehir musikisi”dir. Kentlidir. Konuları genelde şehir efsaneleri üzerinedir. “Sinemde bir tutuşmuş yanmış ocağ olaydı / Zülfün karanlığında bezme çerağ olaydı” mısralarını ancak bir şehirli, belki de ancak bir konaklı söyler… Harput musikisinde özellikle hoyratlar bu şehri Urfa ile Kerkük ile Erzurum ile Diyarbakır ile akraba yapar. Belki akraba oldukları için aynı türküleri, hoyratları söylerler…
NEVZAT ÜLGER