SİYASİ DÜŞÜNCELER!
“Uygarlık denildiğinde sanki sadece belli ülkelerin sınırları içerisinde olanlar anlatılmak istenmekte. Onun dışında kalanların tamamının ikincilleştirildiği ya da ötekileştirildiği bir uygarlık anlayışı söz konusu dünyada.
İşte tam da bu manada bu ötekileştirme çabasını nasıl yok eder, ötekileştirmenin ötesinde bir birleştirme, vahdete ulaştırma noktasında bilgiyi nasıl aracı kılar şeklinde bir bakışa ihtiyacımız var.
Refah yükseldikçe çevre kirliliği artıyor. Dünya tarihinde ilk kez obezite ve açlık aynı anda tavan yapıyor.
Bilimin, teknolojinin gücü arttıkça ölümün gücü artıyor. Dolayısıyla bugünkü bilimin neye hizmet ettiği ve sermayenin güdümünde bizi nereye doğru ittiği konusunda bir sorgulamaya ihtiyacımız var. Bilginin yıkayıcısı olarak ahlakın devreye girmediği bir durumun etik sorunlara yol açacağını da garanti etmesi söz konusu olabilir.
Bilgi eğer bir ahlak telakkisine oturmazsa ve hizasını bir etik nosyondan almazsa tümüyle insanlığın hayrına, çıkarına değil, tümüyle zararına olduğunu rahatlıkla gündeme getirebilir.”
Nasrettin Hoca’ya sormuşlar; “dünyanın merkezi neresi?” diye. Cevabı hazır…
Elindeki sopayla toprağın üstüne bir daire çizer, ortasına bir nokta koyar, “işte burası. İnanmazsanız ölçün” der.
Bir “merkez” modasıdır gidiyor, ama böyle bir toplumda, abartarak söyleyelim, “merkez” iki saatte bir yer değiştiriyor. Algı yönetimi ile merkeze “takla attırılıyor”.
Toplumlar, gelişmiş iletişim teknolojilerinin içerisinde, yoğun etkileme ve etkileşim yaşıyorlar. Dünyada ne olursa bir-iki saat içinde, toplumunun yönetimlere etkili kesimlerine ulaşıyor. Birçok otokrat rejimlerde “sosyal medya ile seçim kazanılıyor”, birçok meslek profesyoneli diğer etnik ve dini aidiyeti farklı olanlarla iç içe çalışıyor. Umursayan yok, alınganlık gösteren yok, kompleks duyan yok.
Siyaset elbette iktidara gelmek için yapılıyor, bunu sağlamanın yolu neyse siyasetçiler ona uygun davranıyor. İktidara geldiklerinde de bulundukları yerde mümkün olduğu kadar kalabilmeyi hedef olarak seçip o hedefi gerçekleştirmeye yarayacak tavırlar belirliyorlar.
Yöneticinin ve siyasetçinin belirleyici hedefi, davası “halkının huzurunu sağlamak” olmalıdır. Siyasetçinin siyaset anlayışı, toplumun huzurlu, dünyada saygınlığı olan, adaletin tam işlediği bir toplumsal hayal üzerine oturmalıdır diye düşünüyorum.
Parti, ideolojik bir yapılanmaya dayanmamalıdır. İdeolojik olan partilerin hedefinin insanın mutluluğu olduğu gerçeği gözden uzak tutulmamalıdır. Demokrat, özgürlükçü olmalı, “bireyin özgürlüğünü” esas almalıdır. Bütün toplumu kavrayacak, sınırlı sayıda “değer” benimsenmeli, tek tip insan modeli düşünülmemelidir.
Kontrol ve balans mekanizmaları sağlıklı işleyen bir yargı, özgür bir medya, demokrat ülkelere güven veren kurumsal yapılar esas alınarak işletilmelidir.
Bütün ülkelerle medeni ilişkiler elbette çok önemli. İlişkiler işbirliği ile artırılmalı. Ülkelerin yönetim ve idarecilerini belirleme gibi politik enstrümanlar kullanılmamalıdır.
Türkiye, yedi düvelle problemsiz yaşamayı hedef almalıdır. Bunun da en önemli şartı olan güçlenmeyi göz ardı etmeden; üretime, denetime, kalkınmaya ve büyümeye alan açmak için, her türlü potansiyel kompleksiz olarak düşünülmelidir.
NEVZAT ÜLGER