SİYASET VE ÖZGÜR DÜŞÜNCE
Yakın zamanlara kadar Türkiye’de iki önemli siyasal akım vardı:
-Birincisi kendilerini hakim güç olarak kabul edip, kendisinde diğer guruplara hükmetme yetkisi gören, ciddi manada tuzu kuru olan ve kendilerini laik diye tanımlayan gurup. Tesir güçleri zaman zaman azalıp çoğalma görülse de, 2002 yılından sonra etkinliklerini büyük oranda kaybetmişlerdir.
-İkincisi gurup; paraya genel olarak 1983 yılından sonra kavuşan, her yıl umreye giden, kendilerini tanımlarken muhafazakar diye tanımlayan, 2002’den sonra baskın olan gurup. Bunlar genellikle ibadetlerini yapan, bunun yanında krediye ulaşmada ve lüks hayat yaşamada birinci gurupla aynı olan insanlardır.
Tüketimde, kredi kullanmada, gelirin dağılımında aynı şeyleri düşünen, refah için mal artışını ve statü kazanmayı zorunlu görme anlayışlarında, iki gurubunda aynı metodu takip ettiklerini söyleyebiliriz.
Cevaplanması gereken temel soru şu: Kişi düşüncede defans mı yapmalı yoksa ofansif mi olmalı?
Elbette yerine göre değişiklik göstermekle birlikte, defans yapmanın ağırlıklı olduğu toplumlarda genellikle değişme ve gelişme pek görülmez. Hele hele fikri gelişmeden bahsetmek hem ayıp hem de kusurlu hareket sayılır. Ne demek değişim? Eski köye yeni anlayışlar getirmek de neyin nesi? Önüne konulan her şey hakkında illa da düşünmek mi gerekir? Gerçi Allah “akletmez misiniz, düşünmez misiniz” diye biz kullarını Kelamullah’da sürekli uyarıyor ama o daha çok “dini alanla!” ilgili değil mi? Gerçi sen dini alan ve din dışı alan diye bir ayırım yapmak İslam akidesinde yoktur diyorsun lakin bir de bizim alışkanlıklarımız yok mu yani?
Muhalif olmak mutlak olarak kurulu düzene, iktidara karşı aykırı davranmak demek değildir. Bu biraz da itiraf ve itirazı olan bir anlayışı ifade eder. “İçinizde hakkı söyleyen bir gurup muhakkak olsun.”
Esas itibariyle Müslüman muhaliftir. Çünkü Müslüman önüne gelen her konuya evet diyen biri olmamalıdır. Haklıya haklı, haksıza da haksız demek adalettir. Tabi her doğruyu da her yerde söylemek “hak” değildir. Elhak.
Gazeteciler “muhalif” olmalıdır. Muhalif gazeteci, demokrasinin teminatıdır. Muhalif gazeteci, halkın nefes borusudur. Muhalif gazeteci, mazlumların sesidir. Muhalif gazeteci, halkının deniz feneridir.
Muhalif gazeteciler, toplumun genel menfaatlerine hizmet edebilirler ve herhangi bir sorunun çözümüne katkı sunabilirler.
Muhalefet edilmeyecek konular hakkında “aferin” diyecek zaten yeterince kişi ve gurup var her zaman.
İmam-ı Azam Ebu Hanife siyasi iktidara karşı durdu ve zindana atıldı, zindanda vefat etti. Birçok İslam düşünürü… Onlar da çok çalışmalar yaptılar ve Müslümanların önünü açacak faaliyetler yaptılar ama karşılarında hep İslam’ı durağanlaştıran zihinler, kişiler, akımlar ve dini gruplar oldu.
Son günlerde Fransa’da iki bölgesel gazete, Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron ile yaptıkları özel röportajı, Elysée Sarayı’ndan müdahale olduğu gerekçesiyle yayınlamama kararı aldı.
Macron, Avrupa Parlamentosu seçimlerine bir haftadan kısa bir süre kala Fransa’daki bölgesel gazeteleri Elyée Sarayı’nda ağırlayarak özel bir röportaj verdi. Ancak gazetelerin hazırladıkları metinleri yayından önce onay için cumhurbaşkanlığına sunmaları istendi. Elysée’nin talebini kabul etmeyen bu gazeteler röportajı yayınlamama kararı aldı.
Klasik İslam algımız önemli. Tezgahı kurduk ve sen de o tezgaha çomak sokmaya kalkma diyenler elbette olacaktır.
Günümüzde bazı ikilemlerle başa çıkmak gerekiyor: Fıkhî yaklaşımın dini düşünceye egemen olmasının önüne geçmek gereklidir. Rivayete dayalı yaklaşıma teslim olmamak zorunluluktur. Susmayı/ihtiyatlı olmayı, dindarlığın olmazsa olmaz kriteri haline getirmemek lazımdır. Unutmayalım; fer’i meseleler dini bilginin sadece küçük bir bölümünü oluşturmaktadır. Asıl olan “tevhid”i sağlamaktır.
NEVZAT ÜLGER