BİLİM DİNİ YALANLAMAZ
20. yüzyılda, modernite; 13.yüzyıldan itibaren her yüzyıla özgü düşünce akımları ile kendine zemin hazırlamış, bunda da muvaffak olarak yüzyıl boyunca dünyayı etkisi altına almıştır.
Modernizm; hümanizm, sekülerizm ve demokrasi sacayağı üzerine kurulu, egemenliği insana özgü kılan, kurtuluşu dinde değil, yalnız bilimde arayan bir ideoloji ve yaşam biçimidir.
Modernizm; Batı uygarlığını esas alır.
Sekülarizm; dini olan bütün değerleri bireysel ve toplumsal hayatın dışına iten, sadece bu dünyayı yaşanabilir kabul edip, öte dünya kavramını reddeden insan merkezci yaşama ve düşünme biçimidir. Rönesans ve aydınlanma dönüşümünden hızını almıştır diyebiliriz.
Bu dönemde bireycilik ve feminizm özellikle öne çıkarılmış, bu ekoller kanalıyla birey toplumsal yaşamdan kopartılarak stres içinde her an intihara veya deviant türü davranışlara uygun problemli bir varlık haline getirilmiştir.
Keza feminizm adına kadın aileden kopartılarak nikâhlı yaşamın dışında “birlikte olma” anlayışı ile din dışı bir hayat yoluna itilerek kutsallardan uzaklaştırılmış, çocuk yapmaktan soğutulmuş, adeta anlık yaşayan biri olmuştur. Feminist olduğunu söyleyen bir kadın yazara, aile hayatını sorduğumuzda, rahatlıkla evli bir erkeğin tuttuğu ikinci bir evde birlikte yaşadığını, karşı olduğunu söylediği çok eşliliği bizzat yaşadığını çok yakın bir tarihte bizzat anlatmıştır. Sadece dünyalık için bütün aşkın değerleri yok sayan bir anlayış.
Demokrasi, insan aklının bulduğu en gelişmiş sistemin adı. İnsanoğlu onu güzel kullanabilirse, her düşünce akımı kendisini ifade edecek bir zemin bulur.
Batı’daki bu akımlar meydana gelirken İslam coğrafyasının çeşitli bölgelerinde de birçok ihya hareketlerine şahit olmaktayız. Aynen Batı’da olduğu gibi İslam dünyasında da meydana gelen bu diriliş hareketlerinin bazıları Müslümanların bir kısmı tarafından benimsenirken bir kısmı ise daha çok uluslararası siyasetin yönlendirdiği olaylar olarak değerlendirilerek ancak bölgesel kalmıştır. Bu hareketlerde Batı liberalizminin etkileri de olmuştur, milli uyanış hareketlerinin etkileri de olmuştur.
Suriye, Irak, Yemen, Libya iç savaşları İslam dünyasını en az elli yıl geriye götürdü. Muazzam bedeller ödeniyor. İslam dünyasındaki bu karmaşaya karşılık Batı’da herhangi bir savaş ortamı yaşanmıyor. Düzenli bir şekilde büyüyorlar ve İslam ülkelerine daha iyi kavga etsinler diye silah satıyorlar!
Tanzimat’tan Cumhuriyet’in ilanına kadar geçen sürede ve Cumhuriyet döneminde pozitivizm gerek edebiyatta gerek düşünce hayatında en önemli amillerden biri olmuş, düşünce hayatımız ve edebiyatımız Cumhuriyet döneminde baskın olarak pozitivist özellikler göstermiştir. Cumhuriyet sonrası yazarları arasında “İslam dışı” düşünceye katılmamış hikâyeci, romancı ve makale yazarı bulmak zorlaşmıştır. Bu akım 1970’li yıllardan sonra etkisini azaltmakla birlikte hala devam etmektedir. Günümüzde ise modernizm, postmodernizmin etkisiyle pozitivizm köküne dayanan modernist süreç etkisini bir hayli kaybetmiş, değişmez kabul edilen bilgilerin yanına sezgiler ile İslam dinini esas alan doğrular gelmiştir.
Bütün uğraşlara rağmen sayılan bu ekoller eski üstünlüklerini kaybetmiş, 21. yüzyılla birlikte din tekrar geri gelmeye başlamıştır. Ancak entelektüel bir yazarımızın tabiri ile bu ekollerden şöyle ya da böyle etkilenmeyen az insan kalmıştır. (… varsa beri gelsin. Alev Alatlı) Her şeye rağmen Müslümanların düşünce ve siyaset sahnesinde tekrar yer alarak, aktif tefekkür dönemlerine başlamaları sonucu, 21. yüzyılda din(ler) tekrar görünür olmuşlardır.
NEVZAT ÜLGER