1908-2019 DÖNEMİNDE EKONOMİ VE SİYASET (2)
1940’lı yıllardan itibaren öne çıkan bazı isimlerden ve yayınladıkları dergilerinden de bahsetmek gerekir. Nurettin Topçu ve Hareket dergisi, Necip Fazıl Kısakürek ve Büyük Doğu dergisi, Bediüzzaman ve Risale-i Nurlar hemen herkesin rahatlıkla fark edebilecekleri düşünürler ile yayınlarıdır. Ayrıca Süleyman Hilmi Tunahan ve hizmetleri de kayda değer faaliyetlerdendir. Bu isimlerin günümüz için de referans isimler olmaya devam ettiklerini kaydetmemiz gerekir.
1950’li yıllarda hükümet, kalkınma adına, makineye, çimentoya, şekere ve et kombinalarının yapımına geçmek için önce sekiz yerde elektrik santrali yaptırmıştır. Santrallerin ardından çimento fabrikaları, hem köylünün ekonomik yapılanmasına hitap eden hem de bütün yurtta gerekli olan şeker fabrikaları ile et-balık kurumları, arkasından da gübre fabrikaları faaliyete geçirilmiştir.
1960 yılında içinde hiçbir kuvvet komutanının dahi bulunmadığı 38 kişilik bir subay gurubu tarafından darbe yapılmıştır.
Tabi bu darbe ülkede önemli bir daralmaya neden olmuştur. 2010 yılına kadar tam 39 yıl devam edecek olan IMF anlaşmaları bu darbeyle başlatılmıştır. Bu darbe toplumdaki İslami düşünceyi geriletirken, darbeyi yapanlar tarafından solculuk ve ulusalcılık “en makbul” düşünceler olarak topluma sunulmuştur. Hatta biraz daha açılım olması açısından “Marksizm” adeta bir moda haline getirilerek solcularla milliyetçiler çarpıştırılarak hem toplumun uzun yılları heba edilmiş hem de İslami düşüncenin gündemden düşmesi hedeflenmiştir. Bunu başarmak görevini de “68 Kuşağı” denilen kitle yürütmüştür.
1961 Anayasası’nın özellikle sol ve dindışı fikir serbestîsi anlamında getirdiği imkânlardan İslami görüş savunucuları faydalanmayı başarmışlar, 1970 yılına kadar tercüme alanında, 1970 yılının özellikle ikinci yarısından sonra da telif eserler vermeye başlamışlardır. Ayrıca bu dönemde İslamcı dergiler de yayın hayatına katılmışlardır.
1965 seçimlerinde iktidar tekrar askeri yönetimden ve ona taraftar olanlardan geri alınmış ve hızlı bir kalkınma dönemi başlamıştır. Bu noktada önemli bir ayrışmadan bahsetmek yerinde olur zannederim. Solcu anlayışın dışında kalanlar, liberalizmi algılarken iki guruba ayrılmışlardır; “Yazar, liberalist veya kapitalist eğilimli ve İslam hakkındaki düşüncesi de müspetse, İslam’ı kolaylıkla liberalist veya prekapitalist bir iktisat düzenine sahip olarak çizmiştir. İslam’a düşman bir yazar da İslam düzenini antiliberalist ve prekomünist bir yapıda göstermekten çekinmemiştir.” Keza aynı ayrışma solcular için de işlemiş; “İslam düşmanı bir sosyalist, İslam’ı hemen bir derebeylik rejimi, en ileri halinde de, bir burjuva medeniyeti gibi tanımış ve tanıtmıştır. Aksine İslam’dan propagandaları için yararlanmak isteyen sosyalistler ise onu, kapitalizme başkaldırmış, tam bilinçlenememiş pre-Marksist bir hareket gibi tasvir etmişlerdir.” Neticede İslam bağımsız bir inanç olarak ele alınmamış, daha çok da alınmak istenmemiştir.
Bu dönemin en kayda değer ekonomik yatırımı, kalkınmanın motoru olan bolca elektriğin elde edilmesi için “elektrik santrali” yapımıdır. Özellikle Keban Barajı o dönemin en belirgin fenomenidir. O dönemin bütün solcuları, Marksistleri ve eski kaymak tabakası bu yatırımlara karşı çıkmayı, ayıplamaları görmezden gelerek günümüze kadar devam ettirmişlerdir.
1969 yılında siyasi hayatımıza yeni bir parti olarak “Milli Nizam Partisi” katılmış ama kısa sürede kapatılmıştır. 1971 yılında tekrar bir darbe yapılarak hem göz hizasından çıkanlar cezalandırılmış hem de sağcı-solcu anlayışına uygun bir cadde açılmıştı. Ardından MNP’nin aynı kurucularının bir kısmı tarafından “Milli Selamet Partisi” kurulmuştur. Bu siyasi parti, ulus-devlet mantalitesine bir cümle ile dokunmuştu; “Biz sağcı değiliz, biz etnik milliyetçi değiliz” cümlesi ile ülkede yaşayanlara İslami davetiye çıkarmıştı. Bu partinin hem genel başkanı hem de lideri olan Necmettin Erbakan, sağcılıkla ve milliyetçilikle iyice özdeşleştirilmiş olan İslam’ı/İslamcılığı bu halitadan ayırarak, 1994 yılında yerel yönetimlere, 1996 yılında da merkezi hükümeti idare etme makamına (başbakanlığa/iktidara) taşımıştır.
Aslında MSP hareketi, üzerinde konuşmayı fazlasıyla hak eden bir siyasal yapılanmadır. Bu gün Türkiye’yi yöneten kadroların büyük çoğunluğu bu hareketin içinden gelmedir. Bir zamanlar bu ülkede darbe konusu yapılan birçok konuyu bu kadroların şöyle ya da böyle değiştirerek halkı rahatlattığını söylememiz gerekir.
1980 bu ülkede sonradan cezalandırılacak olan yeni bir darbenin yapıldığı senedir. Aynı yetkilerle bir gün önce önlenemeyen terör, bir gün sonra bıçak gibi kesilmiştir. Esas soru da bu değil mi? 11 Eylül’de zirve yapan terör, 12 Eylül’de nasıl bıçak gibi kesilmiştir? (Devam edecek)
NEVZAT ÜLGER