OKUMA ORANI NİÇİN DÜŞÜK?
Şinasi, Namık Kemal, Ziya Paşa, Yahya Kemal, Ahmet Hamdi Tanpınar,
Mehmet Akif, Necip Fazıl, Sezai Karakoç, Cahit Zarifoğlu, İsmet Özel, Abdurrahim Karakoç, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu,
Tevfik Fikret, Halit Ziya, Mehmet Rauf, Reşat Nuri, Halide Edip,
Atilla İlhan, Nazım Hikmet, Kemal Tahir, Cemil Meriç.
Bugün genel anlamda Türk toplumunda kabul gören Türk edebi- yatının en önde gelen şair ve yazarlarının isimlerinden bazılarıdır bunlar.
Bunların birçoğunun şöyle ya da böyle yönetimlerle, siyasi otoriteyle takışmalı olduğunu, hayatlarının bir kesiminde sürgün, baskı, sansür, tehdit, hapis, tecrit gibi uygulamalarla karşı karşıya kaldıklarını biliyoruz. Ancak siyasî otoritenin bütün görmezden gelme sürecinden sıyrılarak hem dönemlerinin hem de bugünün yazar, eleştirmen, akademisyen ve halkın nazarında daima görünür olmuşlardır. Bu önemli bir başarıdır.
Buna karşılık resmi otoritenin bütün empozesine rağmen;
Kemalettin Kamu, İbrahim Alaattin Gövsa, Mahmut Şevket Esendal, Mehmet Emin Yurdakul, Halit Fahri Ozansoy, Behçet Kemal Çağlar, Ahmet Kutsi Tecer ve daha birçoğu toplum genelinde pek fazla kabul görmemiştir.
Hele;
Yaşar Nabi, Celal Şahin, Sabri Esat Siyavuşgil, Agah Sırrı Levent, Münir Hayri, Aka Güdüz, Besim Atalay, Falih Rıfkı Atay, Orhan Seyfi Orhon gibi isimler ciddi bir sıralamaya girememişlerdir.
Bunlar zaman zaman şiltlerle ve mansiyonlarla taltif de edilmiş, bazılarının şiirleri bestelenmiş de olmalarına rağmen “Kanon” denilen listede tutunamamışlardır.
Ben bu “kanon” kavramını 1968 yılından itibaren öğrenmiş, hatta bu isimle bir de küçük bir risale okumuştum. Yıllar içerisinde ne olduğunu ve ne işe yaradığını ancak öğrenebilmiştim. Bu yazıda da mecburen kullanıyorum.
Aynı durum günümüzde de var. Gerek hükümet çevrelerince, gerekse yazar ve şair derneklerince çokça başarı ödülü verilen birçok isim bu “kanon” sıralamasına girememişlerdir. Belki toplumda an itibariyle tanınıyorlar ama hepsi o kadar. Hatta bazılarının başarı ödülü aldığını ancak kendilerinden öğreniyoruz. İlimizde de böyle bir isme rastladım. Aşağı yukarı ilimiz yazar ve şairlerinin büyük bir bölümüne sordum; bu arkadaşın başarı ödülüne layık görülen eserlerini okudunuz mu diye ama hiçbiri okumamış. Keza Orhan Pamuk çok iyi bir yazar olmasına rağmen, Nobel Ödülü’nü, Kürtler ve Ermenilerle ilgili sözlerinden dolayı aldığına inanıyor toplum.
Buradan bir sonuç çıkarmak gerekiyor elbette. Yazar ve şairlerin, eleştirmenlerin, hikaye ve romancıların, resmi otorite tarafından refere edilmesi, ideolojik kuruluşlar tarafından başarı belgesi verilmesi, yayınevleri tarafından ödüllendirilmeleri, karşılıklı olarak dergi ve gazeteler üzerinden yılın yazarı-şairi-çevirmeni seçilmeleri, siyaset sahnesinde görünüyor olmaları onları toplum nazarında “kanon” listesine dahil edemiyor. Onların bu listeye dahil olmalarının tek yolu var; hem yazı tekniği ve teması bakımından doyurucu olmaları hem de toplumun genleriyle uyumlu eserler vermek.
Bu udeba ve şuera eğer toplumla aynı rengi taşıyorsa, onların fikir, his ve düşünce dünyalarına hitap edebiliyorlarsa o zaman toplum onları kendisine yakın olarak kabul ediyor. Hatta toplumda yazar-çizerler olduğunu söyleyen bir zümrenin “asosyal” olmalarını bu pencereden de yorumlamak mümkündür.
Bunlar belli dönemlerde milletvekili de yapılıyorlar ama edebiyat çevrelerince “kanon” kapsamına alınmıyorlar. Hatta belli organların ödüllerine abone olanlar vardır ama “kanon” listelerinde boy gösteremiyorlar.
Okuma oranına gelince, gelecek yazıda konuyu işleyeceğim. Çünkü araştırmalar Türkiye’de kitap okuma oranı arttı diyor.
NEVZAT ÜLGER