BARIŞ PINARI HAREKATI VE BİR TAHLİL
Geçen yazımda devletin benimsediği ofansif siyasetten bagsetmiştim Benimsenen bu siyasetin getirileri neler oldu?
Türkiye güney sınırında oluşan tehdidin riskini azaltmak amacıyla Suriye topraklarının kendisine olan sınır boyunda yer yer 30-40 km derinlikte güvenli bölge oluşturmak istedi ve bunda da muvaffak oldu.
Türkiye bu isteğini uzun bir zamandan beri dile getiriyordu ama ABD ve AB ülkeleri bu fikre pek sıcak bakmıyordu. Ofansif olan bir Türkiye ne ABD’nin ne de AB’nin işine gelmiyordu. Sanki saymadıklarımızın işine geliyor muydu? Türkiye bu konuda kararlılık gösterince ABD: “O zaman güvenli bölgeyi birlikte oluşturalım.” Demek zorunda kaldı. İlk perde bundan ibaretti.
İkinci aşamada Türkiye başlattığı askeri harekâtla ABD’yi antlaşma masasına oturmaya mecbur etti. Ardından bölgenin bir kısmını kontrolünde tutan Rusya ile de bir antlaşma imzalayarak planlanan güvenlik bölgesinin tamamının terör unsurlarından arındırılması resmi antlaşmayla/mutabakatla karar altına alındı.
Kimse gocunmasın ama bu gelişme, Cumhuriyet Türkiye’sinin önemli bir diplomasi zaferidir. Cumhurbaşkanının ifadesi ile “Türkiye için bir semboldür.”
Türkiye bu bölgenin merkez ülkesi olduğunu ispatlamıştır. Kaldı ki bu hareketi başaramamış olsaydı, yukarda saydığımız ülkeler başta olmak üzere bu ülkelerin tavırlarına göre hareket eden diğer ülkeler için de, Allah korusun farklı bir davranışa neden olacaktı şüphesiz. Böyle bir durumda da hiçbir zaman doğru düzgün bir çözümleme yapamaz duruma düşerdik.
Türkiye’nin bir kuşatma altında olduğu Suriye’de yaptığı operasyon sürecinde bir kere daha teyit edilmiştir. Yoksa çok açık bir tehdide karşı hiçbir gerekçesi olmaksızın Batı ve yandaşı bu kadar geniş bir kesim Türkiye’nin karşısında yer almazdı.
Ayrıca içerde de mevcut hükümet ve devletle sorunlu olanlar, yerel örgütler, her zaman ve her yerde olduğu gibi “küresel iktidar çizgisinde” olmuşlardır.
Bir diğer önemli nokta ise; soğuk savaş döneminde kotarılan ve hâlâ varlığını sürdüren, küresel siyasetin dünya toplumlarını taşeron örgütler üzerinden dilediği şekilde hizaya koyma politikasının sonlarına geldiği gerçeğidir. Bundan sonra bu örgütler onların fazla işine yaramayacaktır. Düzenli ordular her zaman taşeron kuvvetleri dize getirirler.
Suriye’de yerli kitle içerisinde pek destekçisi olmayan DAEŞ, PKK/PYD/YPG gibi örgütler tekrar geniş toprak hâkimiyeti kurma tehdidinden oldukça uzaklaşmıştır. Lider kadrosundan ve mali kaynaklarında yaşadığı kayıplar ile büyük güç kaybeden ve bir şekilde yeniden ayağa kalkmaya çalışan örgüt için şu an Suriye’de toprak hâkimiyeti zor bir hedeftir. Kaldı ki ABD de, aynı kanaatte olduğu için bu örgütün liderini öldürerek cezalandırmıştır.
Türkiye’nin verdiği eğitim ve mühimmatlar ile son üç senede büyük bir değişim geçiren Suriye silahlı muhalefeti özellikle müzakere masasında caydırıcılığı ile Türkiye için bir koz olabilir.
Elbette Barış Pınarı Harekâtı ile elde edilen netice işin sonuna gelindiğini göstermez. Hatta terör sorununun tamamen çözüldüğü anlamına da gelmez.
Uluslararası siyaset gündeminin merkezini tutan ve yarattığı şok dalgalarıyla küresel kamuoyunu altüst eden bu harekâtla Türkiye’nin önü açılmıştır, en önemlisi güneyinde projelendirilen PKK/YPG patentli bir devlet hayali sonlandırılmıştır.
Türkiye ofansif siyaseti dolayısıyla bundan böyle hep gözaltında olacaktır. Kaldı ki bu durum Türkiye’nin taşıyacağı öngörülen tarihi misyona bağlı zorunlu bir sonuçtur. Görünen o ki; Türkiye de buna hazırdır.
NEVZAT ÜLGER