BİLGİ Mİ-METOD MU?
“İslam dünyasının en az iki asırdır her alanda bir kriz içerisinde bulunduğu, herkes tarafından sürekli dile getirilir. Fakat krize çözüm bulunamaması, ileri sürülen nedenlerin (ve önerilerin) gerçekçi olmadıklarının kanıtıdır. Kriz, bir çağdaş ‘düşünme’ ve onunla üretilen ‘bilim’ sorunudur.”
Doğru düşünebilme konusunda sorunluyuz galiba. Konuya yaklaşım sağlaması açısından birkaç “üçlü” çıkaralım önce. Hani bir düşünür (Ortega Gasset) demiş ya; “Kavşağa gelmiş bir toplum kim olduğuna karar vermek zorundadır.”
Osmanlı’daki padişahlıktan Cumhuriyete geçerken ilk üçlüyü Ziya Gökalp ifade ediyor;
Türkleşmek, İslamlaşmak, Muasırlaşmak.
Konuyu günümüz siyasetine taşırsak; MHP, AK Parti ve CHP.
Bir başka iz düşümü; kışla, cami, opera binası.
1960 Türkiye’sinde üç entelektüel isim; Kemal Tahir, Nurettin Topçu, Cemil Meriç.
Batıcılık, Anadoluculuk, Doğuculuk.
Belki daha değişik isimler de eklenebilir; Adsız, Necip Fazıl, Nazım Hikmet.
Batılılaşma, yerleşik düzeni yerle bir etmişti. İlerici-gerici veya ilericilik-gericilik kavramları buradan siyasiler tarafından çıkarılmıştı.
1950 yılından itibaren ciddi manada köyden şehre göç başlamıştı ülkemizde. Tanzimatın da, sanayileşmenin de, rasyonelitenin de dayanağı şehir değil midir?
Köy, şehir, devlet.
Şehirleşmeden kalkınma olur mu? Belki yöneticiler için köy bir kolaylık sağlar ama kalkınmanın ve düşünce iklimine girebilmenin ön şartı şehirler ve şehirleşmedir. Tabi şehirleşme sağlıklı başarılamazsa “köy kökenli şehirliler” meydana gelir. 1970 yılına kadarki Türk romanlarına dikkat edersek karşımıza hep “köy römanları” çıkar. Hatta o dönemdeki iktisadi kitapların yaklaşımlarına bakınca karşımıza hep “ATÜT” diye ünlenen Asya Tipi Üretim Tarzı modeli çıkar. O dönemdeki filmlere de dikkat çekelim isterseniz; zengin-yoksul, ağa-yarıcı, gazino çapkınlığı-köylü aşkları, züppe-delikanlı, maço-devrimci, zengin kız-fakir oğlan, yoksulluğa övgü-sermaye düşmanlığı. Tablo uzatılabilir ama maksat hasıl oldu zannederim.
Batı’da da önce Aydınlama sonra Fransız Devrimi ve arkasından da “Sanayi Devrimi” gelişmişti.
Şimdi yeni bir kavşaktayız. Bu kavşakta malumat sahibi olmak geçici bir popülarite sağlar ama esas olan “doğru düşünebilme metodu”nu bilmektir. Bin ya da dört bin yıl öncesinden bahsederken hala daha o dönemdeki düşünürün metodundan değil de, malumatından bahsediliyorsa, bu kavşaktan çıkabilmek biraz zor demektir. Düşünmek güzeldir.
NEVZAT ÜLGER