BİR DOKUN BİN AH İŞİT KASE-İ FAĞFURDAN
“Hayr ayak altında, şer kucaklarda” geziyor demiş bir Türk büyüğü. Demek ki sözün bittiği yere gelmiş adam.
“Trol ahlaksızlığı, ahlak terörüdür. Trolün iyisi kötüsü olmaz. Trolün bizim yanımızda olanı karşımızda olanı olmaz.” Yani trol troldür diyor bir başka devlet büyüğümüz.
Nüfusumuz hızla artıyor, eğitim, sağlık, istihdam olanakları bu artışa ayak uyduramazsa toplum seviye kaybeder. Nüfusumuz her yıl bir milyon arttığına göre, üretime yönelik kalkınma hızımızın %7’den aşağı olmaması gerekir. Bu kadar nüfusu barındırmak için her yıl 300 bin konuta ve 500 bin kişiye de iş alanına ihtiyaç var. Halbuki hedef hem maddi, hem de manevi kalkınma olmalı değil midir? Yoksa toplum hızla lümpenleşir, hızla yozlaşır. Bütçemiz denk, üretim kapasitemiz yüksek, gelir bölüşüşümüz adil olmalıdır.
Hamaset yapmanın sonu iyi olmaz diye çok yazdık, çok anlattık. Demek ki fikri ve zikri olmayan insanların hamaset yapmalarına hoşgörülü davrandık ki tehlike sirenleri ses veriyor. Şimdilerde “parayla vatan seviciler” türedi. Batıcısı, Türkçüsü, İslamcısı hep aynı kompartımanda. Aslında birlikte olmaları arzu ediliyordu. Mefkure/ideal/ülkü yerini dolara-euroya terk etti. Euro-dolar parametresi ile ilişkileri ölçen bu ekipler, kaynaklar kendilerine akarken vardırlar, kaynaklar kısılınca başka kaynaklara doğru hareket ederler. Kendi sanal dünyalarında, herkesi inandırdıklarına aldanarak üç kuruşluk bir tiyatro oynuyorlar. Kirlenmişlerden hayır gelmeyeceğini unutmamalı. Dahası yalnız kendilerinin kazanmaları üzerine değil, kendi oyunlarını fark edenleri ve oyunlarını bozma ihtimali olanları da “itibarsızlaştırma” çemberine alarak ülkenin geleceğini karartıyorlar.
Soru sormayı yasaklayan, eleştirel akla kapalı toplumlar gelişemezler. Doğulu toplumlar, özellikle de İslam inancının egemen olduğu toplumlar, uzunca bir süredir sorgulamayı bıraktılar; inancı, biatı ve itaati esas aldılar. Aliya İzzet Begoviç bundan dolayı yıllar önce; “Ben olsam, Müslüman Doğu’daki tüm mekteplere, ‘eleştirel düşünme’ dersleri koyardım. Batı’nın aksine Doğu, bu acımasız mektepten geçmemiştir ve birçok zaafın kaynağı budur” demişti. Bilge insan, bilge kral, bilge yönetici olmak işte böyle bir şey.
Böyle bir ortamda aydın, eserleri evrensel değer taşıyan sanatçı, düşünce ve kültür insanı yetişmez, yetişemez.
Türkiye Ziraat Odaları Birliği Genel Başkanı Şemsi Bayraktar, 14 Şeker Fabrikası satışı ile ilgili bir basın toplantısı yapmış ve özetle şöyle demiş: “Şeker pancarı tarımı ve şeker üretimi 1926 yılından bu yana ülkemiz tarımının vazgeçilmezidir. Özelleştirilecek 14 fabrika, 1575 köyden pancar alımı yapmaktadır. Bu fabrikalar 1,25 milyon dekar alanda üretim yapan 47 bin 758 çiftçimizden pancar alımı yapmaktadır. Yine bu 14 fabrikada, 4 binin üzerinde çalışanla, 7 milyon ton şeker pancarı işlenmekte ve 947 bin ton şeker, 322 bin melas, 2 milyon 74 bin ton yaş küspe üretilmektedir. Halen 2 milyon 504 bin ton A ve B pancar şekeri kotası, 265 bin ton nişasta bazlı şeker kotası bulunmaktadır. Ancak merdiven altı üretim de dikkate alındığında nişasta bazlı şeker üretiminin fiiliyatta daha da fazla olduğu tahmin edilmektedir. Şeker stratejik bir üründür. Dışa bağımlı olunacak bir ürün değildir. Yerli üretimi korumaktan başka çare de yoktur. Cargill gibi yabancı şirketlerin inisiyatifine, tekeline bırakılacak bir ürün değildir.” Velhasıl-ı kelam, şekerin tadı iyice kaçtı!
Herkesin demokratlığı kendisi için ve kendisine yetecek kadar olursa işler sarpa sarar. Dolayısı ile insanlar ilkeli olmalıdırlar, konjönktürel olmak artık dışlanmalıdır.