FAİZ SEBEP, ENFLASYON NETİCEDİR
Günümüzde; “bir ekonomide faizin geçerli olmasının en önemli sonucunun kredi mekanizmasının işlemesine imkan hazırlaması” olarak anlaşılmaktadır. Ancak görünen o ki, faizin yüksekliği bu mekanizmanın işlemesine imkân vermektedir. Çünkü maliyet unsurlarının en yükseği olarak faiz, işletmeyi/girişimciyi ancak bankalara çalıştırmakta olup, ne rekabete ne de kaliteye fırsat tanımamaktadır. Bankaların son yıllardaki karlarına dikkat edilirse ne demek istediğimiz daha iyi görülür. Dolayısı ile bu durumu en üst noktada görme imkânına sahip olan Cumhurbaşkanı da yüksek faizin ekonomiye, dolayısı ile ülkeye zarar verdiğine vurgu yapmaktadır.
Cumhurbaşkanı “Faizle ilgili yaptığımız son zirveden sonra arkadaşlar kendi aralarında bir çalışma yürütüyorlar. Tekrar bir araya geleceğiz. Benim için bu konu çok açık ve net: Faiz sebep, enflasyon neticedir. Şu anda yine her şey ortada. Enflasyon, çift haneli rakamdan tek haneye inmiş değil. Bu mantıkla, bu kafayla gidildiği sürece inmez de. Şu anda yüzde 16, 17, 18, hatta 20’nin üzerinde faiz uygulayan bankalar var. Ama birileri hala görmezlikten geliyor. Geçenlerde bir banka karını açıklıyor: 6 küsur milyar TL. Şimdi biz bu faiz lobisine mi çalışacağız? Ben arkadaşlara açıkça söyledim. Birinci derecede Merkez Bankası ve BDDK, ondan sonra da devletin bankaları burada aktif rol almak zorunda. Siz aktif rol almadıktan sonra, öbürleri istediği gibi at oynatır. Kararlı ve dik duracağız, kesinlikle faizde taviz vermeyeceğiz. Faizi aşağıya doğru çekeceğiz. Faizi aşağıya doğru çektiğimizde enflasyon da düşecektir. Öyle ya da böyle bu meseleyi çözeceğimize inanıyorum.” dedi.
Günümüzde yatırımlar genellikle özel sektör tarafından yapılmakta olup, devlet daha çok altyapı yatırımları yapmaktadır. Özel sektör de; faizin yüksekliği nedeniyle rantabilitesi düşük olan bir yatırıma yaklaşmamaktadır. Yatırım ile özel sektör arasındaki bağı anlatırken, Başbakan Binali Yıldırım 2018 Ocak ayının ilk haftasında şöyle diyordu; “Bütçeyi tam 6 kat büyüttük. 2002’de sadece 120 milyar liralık bütçemiz varken bugün 763 milyar liraya yükselen bir bütçemiz var. Şu anda zannederler ki devlet çok büyük yatırım yapıyor. Devletin topu topu yaptığı yatırım miktarı, yılda 128 milyar lira. Belediyesiyle, bakanlıklarıyla, hükümetiyle hepsini topla yılda 128 milyar lira. Özel sektör, 900 milyar lira yatırım yapıyor.”
Özel sektör, belki de başka imkan bulamadığı için borçlanmayı bir de döviz bazında yapmaya kalkışınca, eğer ihracatı da yetersiz veya hiç yoksa sıkıntının büyüğü o zaman katmerleşiyor. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı da konuya çözüm için; “Türkiye’de 28 bin firma var dövizle borçlanan. Bunların 26 bini küçük ve orta ölçekli şirketler. Kur riski yönetme kabiliyeti neredeyse yok. Dövizle borçlanmaya sınırlama kurda oynaklığı ve risk primini azaltacak, enflasyon dinamiklerini iyileştirecek” diyordu.
Hatta bir adım daha atarak, AK Parti iktidara geldiğinde devletimiz faiz devletiydi, gelirinin önemli bir kısmı faize gidiyordu denmesinde bir mahsur yoktur zannederim.
Şimdi bu arıza oldukça giderildi ama Cumhurbaşkanı haklı olarak hem tekrar eski günlere dönülmesinin önüne geçmek, hem de yeni yatırımların önünü açmak için faize karşı çıkarak; “Faiz sebep, enflasyon neticedir” demektedir.