MENDERES NEDEN İDAM EDİLDİ?
1950′ den sonra Menderes’in izlediği politikalar devletçi güçlerin iktidar üzerindeki tekelini kırmaktaydı. 1826’dan beri alışılmış vesayetçiliğe karşı gösterdiği bu cüreti Menderes hayatıyla ödedi. Menderes, hiçbir zaman müesses nizamın bir parçası olmadı. Gerçekten de yapmaya çalıştığı, devlet aygıtını kullanarak orta sınıfı kalkındırarak genişletmekti.
İlk defa yatırımlar yapılınca halk sonuçları görüyor, tek parti döneminde görmedikleri şekilde devlet katlarında kendi seslerini duyuyorlardı. Demokrasinin ne olduğunu görüyor, halk ve sandık orada oldukça insan yerine konulacağını fark ediyordu.
Bu sosyolojik değişim devlet bürokrasisine de yansımıştı. Nitekim 1950’li yıllar boyunca, daha düne kadar ‘her şeyin sahibi’ olan CHP siyasi etkinliğini yitirdiği gibi, ‘kamu’da da itibar erozyonuna uğramıştı.
Menderes Başkanlığındaki DP Dönemi ülkenin kabuğunu kırması için önemli bir milat olmuştu.
Adnan Menderes’in iktidarı sırasında Karadeniz’deki sulak yerlerin ıslahı sonucunda insanlar sıtmadan kurtuldu. Yeni yollar yapıldı. Tarımda makineleşme ve traktör alımının önü açıldı. Dışarıdan buğday alan Türkiye 1954 yılında buğday ihracatına başladı. Bu gelişme bile ülkeye büyük oranda iş potansiyeli oluşturdu.
Demokrat Parti döneminde her alanda büyük bir gelişme yaşandı. Şeker ve çimento fabrikaları gibi birçok fabrika Menderes tarafından kuruldu. Türkiye’de kiremit dahi üretilmiyordu. Ta Marsilya’dan geliyordu. Türkiye’de toplu iğne yapılmıyordu mesela. Bunların hepsinin yapımına başlanması Menderes Dönemi’nde oluyor. Kiremit fabrikası kurulduğunda gece gündüz üretim yapılmasına rağmen ihtiyaca yetişemiyordu. Demokrat Parti döneminde birçok insan haklı olarak zengin olmuştu, çünkü boş olan piyasaya ihtiyaç maddesi sunulduğu zaman millet harıl harıl alıyordu.
Sanayileşme konusunda DP önceliği özel sektöre vermekle birlikte devlete ait ekonomik kuruluşları genişletmek ve yeni fabrikalar açmaktan da geri durmamıştır.
Cumhuriyetin ilan edildiği sıralarda sadece İstanbul, Tarsus ve Adapazarı’nda elektrik enerjisi üretilmekte idi. 1950-1960 yıllan arasında bu alanda önemli gelişmeler olmuştur.
Konunun açıklığa kavuşması açısından müşahhas bir olayı da anlatayım: Süleyman Demirel diyor ki, ABD’de yüksek lisansımı yaparak yurda dönüp, Elektrik İşleri Etüt İdaresinin başındaydım. Cumhurbaşkanı beni çağırdı ve “tarımı, hayvancılığı geliştirip, bu sektörlere dayalı sanayi kuruluşları kurarak ülkede baştan başa toprak olan yapıları da betondan yapmak istiyoruz ama bunun için elektrik gerekli. Bu maksatla sekiz vilayette elektrik santrali kurmak istiyoruz. Bu santrallerden bir de Elazığ’da yapılacak. Elazığ’da Hazar Gölü var ve bu göl hemen yanındaki Mastar dağının arkasında bulunan Uluova’dan 500 metre yukarıda. Şimdi bu gölle ova arasındaki Mastar Dağı’nı delerek bir tünelle suyu diğer tarafında kuracağımız elektrik santraline akıtarak elektrik elde edeceğiz, açığa çıkan suyla da ovayı sulayacağız” dedi. Bana “bu işi yapabilir misin” dedi. Ben de evet deyince, iyi düşün, senden önce üç kişiye söyledim ama yapamayız dediler dedi. Ben tekrar yaparım deyince beni yetkilendirdi ve ben de 1952 yılında aldığım görevi 1954 yılında tamamladım. 13.000 kilovat saat elektrik üreten bu tesisin inşaat kısmını ben, elektrik kısmını da Turgut Özal yaptı ve tesis üretime başladı.
Elektrik üretiminin arkasından Elazığ’a Şeker Fabrikası, Et-balık Kurumu, Çimento Fabrikası ve Azot Fabrikası kuruldu. Köylüler hem ekim ve gübreleme konusunda hem de hayvancılık konusunda rahatladı. Gelirleri arttı. Şehirde işsizlik konusu büyük çapta çözülürken, insanların devlete bakışları da vatandaşça oldu.