TÜRKİYE’DE DİN-DEVLET ÇATIŞMASI OLMAZ
Osmanlı’da Yeniçeri Ocağı kaldırılırken, resmi ulema (ilmiye sınıfı) da kaldırıldı. Resmi ulemanın yerine bu günkü anlamda “bürokrasi” yerleştirildi. Batılılaşan ülkede, artık vesayet sistemi 2010 yılına kadar devam edecektir. 2010 yılında Anayasa’da yapılan 26 maddelik değişikliğin halk tarafından referandumla değiştirilmesinden sonra önemli bir rahatlama ortamı oluşmuştu. Esas değişikliğin 15 Temmuz 2016’dan sonra kara, deniz ve hava kuvvetleri komutanlarının Milli Savunma Bakanlığı’na, jandarma genel Komutanlığı’nın İçişleri Bakanlığına ve Genel Kurmay Başkanı’nın da Cumhurbaşkanlığı’na bağlanmasıyla yapıldığını söylemek mümkündür.
Bu arada; iki dönemde de “asıl olan birey değil, devlettir” düşüncesinde herhangi bir değişikliğin olmadığını hatırlamak gerekir. Buna örnek olması bakımından İsmail Kara’nın şu ifadesine bakmak önemlidir:
“Erbakan hiçbir zaman sistem karşıtı olmadı, biyografisi ortada, sistemi kendisinin, Müslümanların daha iyi çalıştıracağını, ıslah edeceğini savundu, ama sert ve etkili bir muhalif söylemi vardı. Onu sistem karşıtı gösteren ve iktidara taşıyan bu söylemdir. Bu söylem aynı zamanda İslamcılık hareketini de etkiledi,
besledi,büyüttü.
“Milli Görüş hareketinin ana hedefinin dindarların merkeze taşınması olduğu görüşüne katılıyor musunuz” sorusuna karşı da;
“Tabii ama dindarları iktidara taşıma işi Milli Görüş’le değil, DP ile başlıyor. Unutmayın, daha önce tespihli, takkeli karikatürler var. Bütün cemaat ve tarikatlar onu destekliyor. O da onları. Takunyalılar sözü onun bürokratları için kullanıldı ilk defa. İşte Özal kardeşler, Recai Kutan, Nevzat Yalçıntaş… Aynı zamanda bu Türkiye’de din-devlet ilişkilerinin siyasi kültür açısından da analiz edilmesini gerektiren bir husustur. Türkiye’de din-devlet çatışması üzerine kurulu bir siyasi söylemin toplumsal karşılığı yoktur. Bunu da hesaba katmak lazım. Sadece Müslümanları sisteme taşımak ve hatta sert muhalefeti eritmek değil, burada Türkiye’deki din-devlet ilişkilerinin ana mantığı üzerinden bir siyasi söylem arama arayışı da var. Erbakan bu çizgiyi kuvvetlendiren bir isimdir şüphesiz.”
“AK Parti Türkiye’deki İslamcı çizgi içerisinde mütalaa edilecektir. Biz beğenelim, beğenmeyelim tarihi olarak bu böyle. Fakat uyumu mutlaklaştırmış bir çizgi olarak. İslamcı ifadesi belki psikolojik, bürokratik ve iktisadi manada doğru olur. Çünkü kültürel olarak, mesela din eğitiminin kalite kazanması, dini yayıncılığın, gazete ve televizyonların fikir ve muhteva itibariyle güçlenmesi manasında AK Parti’nin Türkiye’ye bir katkısını görmedik. Genel eğitim ve kültür alanından da bahsedebiliriz. Binalardan, bütçelerden, sayılardan bahsetmeyeceksek eğer AK Parti’nin tamamen ihmal ettiği alan milli eğitim ve kültürdür diyebiliriz. Milli eğitim ve kültür politikaları itibariyle Türkiye’nin iyi bir dönemden geçtiğini sanırım kimse iddia etmeyecektir. Ders kitapları felaket. İngilizcenin bu kadar tahakküm ettiği bir dönemde Türkçe, edebiyat, tarih eğitimi yerlerde sürünüyor. Üniversite diye bir şey kaldı mı, çok şüpheli. Milli Eğitim ve Kültür bakanlıkları AK Parti döneminde yayıncılıktan vazgeçti. Kimsenin umurunda değil.”
Elbette İsmail Kara İslamcılık incelemesinde önemli bir isimdir ama bazı tanımlamalarına, özel yorumlarına da dikkat etmek gerekir.
Peki o zaman ne istiyor bu İslamcılar?
İslamcılar diyor ki;
-Devlet iyi işlemiyor, onun için devleti yeniden ihya etmek gerekir. İçtihat kapısını açalım, cihat ruhunu iki kategoride iyice belirgin hale getirelim diyorlar. Yani Batıcılıkla mücadele ederken, ekonomik ve toplumsal kalkınma için cihat edelim diyorlar.