BEKTAŞİ BEKTAŞİ’DİR
Bazı alıntılarla biraz da Bektaşi fıkraları dinleyelim bu gün. Öyle demişti ya Nesimi; “Kâh çıkarım gökyüzüne, seyrederim âlemi / Kâh inerim yeryüzüne, seyreder âlem beni.”
*
Bektaşi’nin biri her gün kasabada ‘Her şey Allah’tan’, ‘Her şey Allah’tan’ diye mırıldanarak dolaşır dururmuş. Bir gün kasabanın serseri delikanlılarından biri, yine böyle mırıldanarak dolaşmakta olan Bektaşi’ye arkasından sessizce yaklaşıp, ensesine okkalı bir tokat atmış. Canı fena halde yanan Bektaşi’nin pür hiddet dönüp kendisine ters ters baktığını görünce; “Öyle ne bakıyorsun baba erenler demiş, hani her şey Allah’tandı. “Tabii demiş Bektaşi, her şey Allah’tan da, ben hangi alçağı aracı ettiğine bakıyorum.
*
Bektaşi Baba İstanbul’da gezinirken, padişahın sarayı olduğunu zannettiği görkemli bir binanın yakınından geçmektedir. Binanın önünde şatafatlı bir fayton durmakta idi. Binadan sırmalı elbiseleri olan adam çıkınca, muhafızlar selama durdu. Adam faytona binerken, Bektaşi meraklandı ve muhafızlardan birinin yanına sokularak sordu: “Faytona binen padişah mıdır?” “Hayır padişahın bir kuludur” Cevabını aldı. Bektaşi, tepeden tırnağa önce faytondaki adama baktı. Sonrada kendi haline baktıktan sonra, ellerine açarak:
-Allahım, bir padişahın kuluna bak, bir de senin kuluna.
*
Bektaşi’den meyve isterler. O da sorar “Allah yapısı mı, kul yapısı mı?” Çoğunluk cevap verir; “Elbette Allah yapısı”. Bizimki ekşi ahlatları uzatır. Ahlatı görenler anında ağız değiştirirler; “kul yapısı olsun”. Bu kez aşılı ve olgun armut ikram eder ve; “Allah her şeyi önce ham yaratır. İnsanlar Allah vergisi olan aklı kullansın da onu terbiye etsin diye. Yaradan böylece, kendi vergisi olan aklın kullanılıp, kullanılmadığını sınar” der.
*
Bektaşi, inançların alet edilip şahsi propagandaya dönüşmesinden hoşlanmaz. “30 yıldır ağzıma, doyuncaya kadar lokma koymadım” diyen din istismarcısına sorar “Sen sadece işkembeni ıslah etmişsin. Nefsini ne zaman ıslah edeceksin?”
*
Mevlevilerin giydiği hırkaların kolları bol kumaştan yapılır. Yenleri çok geniştir. Bektaşi sebebini sorar. Mevlevi iyi niyetlidir anlatır; “Başkalarının kusurunu örtmek için”. Bu sefer Mevlevi sorar “Sizin hırkaların yenleri neden dar?” Baba cevaplar “Biz kimsede kusur görmeyiz.”
*
Varlıklı bir zat dostlarını iftara çağırır. Bektaşi arkadaşını da unutmaz. İftar sonrası sohbet din üstünedir. Ev sahibi takılmak amacıyla Baba’ya sorar; “Erenler, İslam’ın şartı kaçtır?” Bektaşi; birdir yanıtını verir. Herkes şaşırır. Ev sahibi bunun ne demek olduğunu açıklamasını ister. Baba erenler anlatır; “Siz, hac ile zekâtı kaldırdınız. Biz de namaz ve orucu kaldırdık. Geriye sadece kelime-i şahadet kaldı. Yanlış mı söyledim?”
*
Oruç tutan Bektaşi pek fena susamış. Gürül gürül akan çeşmeyi görünce de dayanamayıp ağzını dayayıp kana kana çeşmeden su içmiş. Bu sırada oradan geçen komşusu seslenmiş:
“Aman erenler ne yaptın? Oruç gitti!” Bektaşi, ağzının iki yanından süzülen sular bağrına doğru inerken cevap vermiş: “Oruç gitti ama fakire de can geldi.”
NEVZAT ÜLGER