TÜRKİYE DOLARA KARŞI DİRENİYOR
Dolar 1945 yılından beri uluslar arası işlemlerde “kilit para” rolünde. ABD, 1945 yılında dünya ülkelerine “dolar getirene, karşılığı kadar altın vermeyi” taahhüt etmişti. Bu tarihten sonra da dolar önce 44 ülkede, sonra bütün dünyada uluslararası ticarette dünyanın kullandığı para birimi olmuştu. ABD bu kararını 1973 yılına kadar yerine getirmişti. Hatta bu kararın uygulanabilmesi için de IMF ile İstikrar Fonu ve Dünya Bankası gibi iki kuruluş oluşturulmuştu. Ancak 1973 yılında ABD “”Doların altına sabit bir fiyattan disponibl olma” özelliğini tek taraflı olarak kaldırdığını açıkladı. Yani ABD dolar getirene altın vermeyeceğini söylüyordu. Sonuçta sermayenin terk ettiği ülkelerde işsizlik, düşük büyüme ve ciddi sıkıntılar başlıyordu. Yani ABD’nin tercihleri bütün dünyayı etkilemeye devam ediyor.
Bu arada gelişmekte olan ülkeler popülizmin esiri olarak yarışta çok gerilere düştüler. Popülizmin tuzağına düşmeyen ülkeler; parası dolara endeksli olmayan ülkeler oldu ve bu ülkelere o dönemde önemli sermaye girişi oldu ve önemli sıçramalar yaptılar. (Asya Kaplanları)
1979’dan itibaren Freidman’ın “monetarist” yaklaşımı sahneye çıktı. Yani para politikası ile hem fiyatları korumak, hem de ekonomiyi daha iyi yönlendirme fikri gelişti. ABD’de ekonomi canlandı. İşsizlik azaldı, her yıl işgücüne 2-3 milyon istihdam yaratıldı. Petrol ve Altın fiyatları geriledi, yabancı yatırımcıların ilgisi yükseldi. Bu dönemden getirilerinden yararlanan diğer ülkeler; Japonya ve Batı Avrupa Ülkeleri oldu. ABD ile Avrupa ülkelerinin dış ticaret fazlaları rekor seviyeye yükseldi.
22 Eylül 1985 tarihinde ABD’nin G-5 (sonradan G-7) nezdindeki kararı ile doların değeri aşağı çekildi. Bu gelişmeyle beraber yeni eğilimler ortaya çıktı. En önemli olay olarak AB ve ABD ittifakı sağlandı. Ama unutmayın ABD hep ilk patron olmaya devam etti.
1989 yılında Berlin Duvarı yıkıldı. “Soğuk Savaş dönemi” sona erdi. İki Almanya birleşti. SSCB küçülmek üzere dağıldı ve Rusya adını kullanmaya başladı. Bu dönemde AB tek para hedefine yönelik olarak ”Maastrıch Anlaşması”nı imzaladı.
ABD, Japonya’yı kendisinden daha çok mal alması için sıkıştırdı. Eğer almazsa korumacı tedbirler alacağını ve mal alımını azaltacağını söyledi. (Kaynak: İTO, Türkiye 2010 Global Hedefler ve Sektörel Stratejiler)
Buna karşılık Japonya da elindeki ABD tahvillerini satacaklarını söyledi. Bunun üzerine ABD bankaları daha likit pozisyona geçmeye ve dış piyasaya risklerini azaltmaya başladılar.
Gelişmeler iki ülke içinde zararlar meydana getirdi. Zorunlu olarak mevduata sınırsız devlet güvencesi tanındı 1995 yılında. (Elbette bizde de)
G-7 ülkeleri kendi aralarında ABD’nin inisiyatifini kabullenmek zorunda kaldılar. Ancak “tek para belki tek devlet” kurgulu/hedefli AB’nin neler yapacağına iyi bakmak gerekir.
Nitekim bugün AVRO, dolar karşısında ciddi bir rakip. Keza Türkiye; Çin, Rusya ve İran ile ticaretini milli paraları üzerinden, mal ve para da takas usulü ile yapıyor. Milli parayla uluslar arası ticaret de her geçen gün artıyor. Bu üç ülke ile ticaretimiz 59 milyar dolar. Daha net bir ifade ile doların baskı aracı olarak kullanılmasına karşı direnen ülke sayısı artıyor. Cumhurbaşkanının bu konulara ilişkin demeçlerine dikkatle bakılırsa, aslında dünyadaki bu gelişmelere Türkiye’nin hazır olduğunu beyan etmek anlamına geldiği hemen dikkatlere gelmektedir. Ancak ABD’ye karşı en kilit ülke şimdilik Çin olarak durmakta olup, yalnız bu konuda Rusya, Türkiye, İran vb ülkeler de kayda değer niteliktedirler.
Dünya doların “kilit para” olma pozisyonunu son birkaç yıldır iyice sarsıyor. Görünen o ki; 2008 dünya finansal krizinden sonra doların yerine yeni bir sisteme geçilecek. Bu geçişin bir savaş sonrası mı yoksa dünya ölçeğinde yeni bir finansal kriz sonrası mı olacağına belki de G-10 ülkeleri karar verecektir.
NEVZAT ÜLGER