İPLER KİMİN ELİNDE
Farklı düşünmek güzeldir ama kutuplaşma olmaması kaydıyla. Elbette farklı düşünmenin faziletine de inanmak lazım. Modern toplumlarda farklılıklar ırka dayanabilir, dine dayanabilir, çıkara dayanabilir, anlamsız bir slogana dayanabilir, farklı çözümlere dayanabilir.
Yakın zamanlara kadar faizli sistem çok iyi işliyordu. ABD dolar üretiyor, İngiltere dolar’ı çalıştırıyordu. Batı üstünlüğü devam ediyordu. Endüstrinin hızla gelişip ardından dünyada tam istihdam sağlanınca dolar kendine uygun yer bulamadı. Bütün dünya ekonomik krize girdi.
Bu krizin ardından iki ülke arasında fikir ayrılığı başladı: ABD ekonomik kriz çıkarıp savaşla dengeyi sürdürmek isterken, İngiltere ise kendi şirketleri zarar göreceği için bunu kabul etmiyor. ABD istediğim şekilde kullanabilirim düşüncesiyle bir Müslüman çocuğunu, Obama’yı başkan yaptı ama Obama bütün baskılara rağmen, ancak vekaletler yoluyla teröre destek verdi. Oysa yönetimde ABD’ye şiddet yanlısı bir isim gerekiyordu. Küresel sermaye tarafından Trump iktidara getirildi. Bu konuda küresel sermaye istediğini yaptırdı ama fatura Ruslara kesildi.
Şimdi faizler yükseltiliyor. İşin tuhaf yanı; faiz yükselse de sermaye kazanıyor, faizler düşse de. Yükselince paradan para kazanıyor, düşünce de devletlerin tahvillerini satın alarak senetlerden kazanıyor.
Şimdi dünyanın önemli bir bölümünde enflasyon var. Dolar yükselmeye başladı. Hemen ekonomistler devreye girdi ve faizin yükselmesi gerektiğini söylediler. Diyorlar ki enflasyon yükselince faizi yükseltme yoluna gitmezseniz ekonomi çarkı durur. Sisteme göre bu defa enflasyon tekrar yükselir. Bu oyuna; faiz-enflasyon sarmalı deniyor. Faizli sistemlerin krize girmelerinin nedeni budur herhalde. Ama krizi de atlatmak gerekir. Yolu; Libya’da, Afganistan’da, Irak’ta, Suriye’de olduğu gibi önce her türlü ağır silahlarla şehirleri yıkacaksınız, sonra da onların yerlerine yeni kentler kurarsınız. Kağıt paraya alan açmak gerekli diyorlar. Elbette faizli kredi ile. Kazan kazan. Aslında kazananı da belli, kaybedeni de.
Ne çare; insanlar artık savaşmak istemiyor. Ülke yönetimleri de bu işe gönüllü evet demiyor. Perişan edilerek, yer altı ve yerüstü zenginliklerine el konulacak ülke de azaldı. Savaş çıkaracak, dolduruşa gelecek yönetici de, halk da kalmadı.
Geçici sergerdelikler de, eşkıyalıklar da artık cazibesini kaybetti. Çünkü görüldü ki; görevi biten adam ya dağlarda öldürülüyor, ya hapislerde ömür çürütüyor. Kaldı ki devletlerin gücü karşısında, başıbozukların da on paralık gücü ve kıymeti yok. Hani Suriye’deki terör yığınlarına dört bin tır silah verdiler Türk Ordusu ile savaşmaları için, ne oldu? Hepsi silahları bırakıp kaçtı. Artık devletlerle savaşacak terörist de oluşturulamıyor.
Türkiye, en üst düzeyde seslendirdiği “Dünya beşten büyüktür” mottosu ile Batı’nın ve BM’in bu modern sömürgecilik felsefesine karşı çıkmıştır. Bu çıkış yenidünya için de bir uyanış meşalesi durumuna gelmiştir artık. Türkiye artık birinci ligde mücadele ediyor.
NEVZAT ÜLGER