EDEBİYAT VE İKTİSAT
Yaşadığımız çağın adı; “iktisat çağı”. Edebiyat üzerinden bu çağ anlatılabilir mi? Kesinlikle; evet. İleri romancılar yazdıkları romanlarına iktisadı, toplumların varsıllarını ve yoksullarını ustaca resmediyorlar. Hatta iktisatçıların ifade etmekten kaçındıkları birçok konuyu onlar romanlarında ifade ediyorlar. Roman, uzun hikayedir. Elbette hem insanı, hem toplumu anlatmak için roman önemli bir görev yapıyor. Şairleri olmayan toplumun, bülbülü olmayan solgun bahçeden ne farkı kalır? Batı da öyle değil mi? V. Hugo’nun Jean Valjean’ı olmasaydı, 18.yüzyılda Paris’te kanalizasyon olduğunu nasıl tespit edecektik!
Bizde iktisat-roman ilişkisi çok eski değil. Çünkü roman yazma geleneği eski değil. Ama aldığımız mesafeyi alınan “Nobel Ödülü” gösteriyor.
Bizde bu ekolun başlangıcı A. Mithat Efendi ile başlıyor. Kendisi devlet/siyaset adamı da olan üstadın 250 eseri var. 1890 yılında yazdığı “Müşahedat” romanında girişimcilik ve eşyanın fiyatlandırılmasını buluruz. A. Mithat Efendi, toplum için örnek olmayı seçmiş kendisine görev olarak.
Halid Ziya Uşaklıgil ile romanımız ahlak dersi vermenin dışına çıktı ilk defa. Romanda moderniteyi bizde başlatan edibimizdir Halid Ziya.
Yakup Kadri için cumhuriyet’in ilk 15 yılı mutluluk dönemi. Çünkü bu yıllar ekonomik kalkınma dönemidir ve ülke geleceği açısından sıcak savaştan daha önemlidir. Üç beyaz ile üç siyahın çözüm yılları. Un, şeker ve patiska-kömür, demir ve neft. Çok önemli. Yakup Kadri için Atatürk ne kadar perestişe layıksa, İnönü de o kadar nefrete muciptir. İsterseniz “Panorama”yı okuyun.
Kemal Tahir hem tahlil yapıyor hem ileriye bakışa davet ediyor. Daha analitik ve daha bağımsız. Anlatımının içerisine halkın inancını da kattığı için, solun hücumuna uğradı ama ne gam. Atilla İlhan ve İdris Küçükömer’le aynı kulvarın koşucuları. Cemil Meriç de bu kulvarda işe başlamıştı.
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Adalet Ağaoğlu konuyu biraz da aristokratça işliyor. Tanpınar topluma “Huzur”u hediye eden bir entelektüel huzursuz. Tanpınar’a göre musikinin de gelişmedeki rolü oldukça fazladır. Kim bilir, belki de “Mahur Beste” bunun için kaleme alındı.
Orhan Pamuk için toplumun her kesimi resmedilebilir bir alandır. Ama o ününü 1915 için kullandığı cümlelerle netameli hale getirdi. Toplumda görünür bir pozisyonda olanlar ağızlarına da kalemlerine de dikkat etmelidirler.
Fakir Baykurt ve Mahmut Makal olaya “Köy Enstitülü” penceresinden bakıyorlar. Dünya onların gözünde yalnız köy. Fikri sabiteleri böyle. Çizdikleri tablo yanlış değil. Yazdıklarında teknoloji hiç akla gelmemiş. Onlar için 1950 yılı adeta Ortaçağ. Aslında resim yalnız Türkiye için değil, sanayi inkılabının öncesindeki bütün dünya için geçerli.
Yaşar Kemal biraz daha rahat, hem köy hem kent. Hepsinde de ideolojik bir duruş var. iktisat atlanamaz boyutlarda. Yaşar Kemal’in meşhur romanı “İnce Memed” bir masa üstü çalışması.
Orhan Kemal “Devlet Kuşu” romanında Demokrat Parti’nin “her mahallede bir milyoner” hedefini, siluet gibi her sayfada işler. Sonraları hem Ayhan Işık’ın hem de Kemal Sunal’ın başrol aldıkları “Avare Mustafa” da zaten Deve Kuşu’nun sinemaya uyarlanmış şeklidir.
İskender Pala ile tarihi kişilikler üzerinden roman, yeni bir ekol değil ama akıcı bir üsluba selam verdi. “AbumRabum” hem son terör olaylarını, hem Ortadoğu’yu hem de bu konular üzerindeki iktisadı anlatıyor.
Bu konudaki son örnek, 2018’de yayımlanan, Şubat 2001’in, belki de cumhuriyet döneminin en önemli iktisadi krizini anlatan Şevket Süren’in “Savrulanlar” kitabı.
Güzel bir gelişme tabi, yazarlar artık roman tadında tarihi tanıtımlar, uzun hikayeler, şiirler ve siyer kitapları yazıyorlar. Sezai Karakoç, Mustafa Kutlu, Mustafa Özel, Mehmet Genç, Rasim Özdenören, Faruk Beşer, Mustafa Öztürk ve Ahmet Davutoğlu ustalardan sadece birkaçı.
Alman Geothe, “hiçbir eser en mükemmel değildir, belki çok güzeldir denebilir” diyor.
“Dört Köşeli Üçgen”i merak edenler roman okumalıdır.
NEVZAT ÜLGER