EMEKSİZ PARA KAZANMA
Yasal olmayan bir pozisyondan bahsetmiyorum. Konumuz kağıt para. Kâğıt paranın arkasındaki güç devlet olduğu için bir değer ölçüsüdür deniyor ama devlet 150 yıl önce Galata Bankerlerinin arkasında değil belki karşısında gibidir. Buna rağmen bankerlerin verdiği senetler dünyanın her yerinde geçiyordu, teknik tabirle konvertibilitesi vardı. O kağıt paralar için altının sanal karşılığı demekte ne sakınca olabilir ki? Ama kimse “emeksiz para kazanma” diye nitelemedi olayı. Bundan ötürü Osmanlı Bankası’ndan önce 1847 yılında Fransız orijinli bir banka vardı İstanbul’da. 1881 yılında kurulan Düyun-u Umumiye’nin ve Reji İdaresi’nin direksiyonunda onlar oturuyor ve Osmanlı’yı öğütüyorlardı. Bunun adına isterseniz emeksiz para kazanma da diyebilirsiniz. Bu mekanizmayı şimdilerde 15 aile işletiyor diyorlar. Bazen terör, bazen savaş çıkarıyorlar. Sokaklarından para akan yerler onlar için en önemli Pazar yerleri. Alçaklık ama elden ne gelir? Elbette para sirkülasyonları da onların marifeti. İkametgahlarını da İngiltere’ye taşımaya başlamışlar. İslami dolarların da merkezi maalesef Londra. Tarihi alışkanlık devam ediyor.
Robinson Cruse da bir İngiliz’in serüveni değil miydi? Sonradan adadan ayrılırken adayı orda kalanlara paylaştırır ama tapuyu kendi uhdesinde tutar yine de. Oldum olası bir sömürgeci mantığı. Emeksiz para kazanma İngiliz’in mesleği. Kötü yola düşmüş bir iktisat mantığı.
Bu iş artık küresel bir boyut kazandı. Semazenlerin pelerinlerinden kefen yaparak, yanına biraz gözyaşı, biraz da cübbe koydunuz mu “yanmaz kefen” elde edersiniz ve zahmetsiz para kazanmanın yolunu siz de bulmuşsunuz demektir. Ölçüyü aştınız mı bedelini ödersiniz.
Paranın en sağlıksız olduğu zamanlar, kurdan ötürü hasta olup değer kaybettiği zamandır. Oysa toplumun sağlıklı yaşayabilmesi için paranın da sağlıklı olması gerekiyor. Hatta para hasta olursa kişiler de hastalıktan kurtulamazlar.
Belki yarın, belki yarından da yakın bir zamanda 24 Haziran 2018’de seçimler olacak. İster erken seçim deyin, ister baskın seçim değin, fark etmez. Hep birlikte göreceğiz; para mı egemen halk mı? Yıldızlı semaların altında hamaset ne müthiş bir şey!
Bizim şehrimiz biraz fazla göç aldı. Gelenlerin birkaç şansları vardı. Kağıt parası çok olanlar girişimci olabildiler. Önceleri Gazi Caddesi’ndeki evlerde CHP kökenliler oturuyorlardı, şimdi genellikle yeni yeni yeşermeye başlayan tacirun. Gelenlerden mesleği olmayanlar işsizler kafilesine katılırlar. Bedevi kültür artık şehirde yadsınamaz bir hal almış. İçlerinde şair olanları da vardır elbette. Acı ve keder insanı şair yapar diyor bazı şairler.
Aşk mı? Eski aristokrat konak ve evlerde aşkın aruza dökülmüş hali var elbette: “Efsaneler yazardı sevday-ı aşka dair” Rahmi Harputi. Elbette Mehmet Ötergezer de (seyyar satıcı) aşık olur ama onunkine aşk değil biraz “serserilik” biraz da “ayranı yok içmeye” diye başlayan, “paran yoksa ne hakkın var sevmeye” diye devam eden bir sürü paralı bakışlar. Toplumun alt katmanlarının hikayesi Mustafa Kutlu’da var ama “Mahur Beste”de var mı bilmiyorum? Mustafa Kutlu modernizme eyvallah etmeyen hikâyecimiz.
Smith ve Marks aynı ağacın iki dalı. İkisi de aristokrat. İkisi de toplum kalabalıkları üzerine bina edilen mutlu azınlıkları kutsuyor. Birinde kağıt paradan, diğerinde proleteya üzerinden yüzde onluk bir azınlıkla hükümranlık kurma hayali. Her ne kadar modern iktisatta sermaye ve teknoloji emekle elde edilir diyorsa da, “emeksiz para kazanma metodu”, beşeri sistemlerin ana hedefidir.
Adaletsizlik ayakta kalmakta uzun ömürlü olmaz denirse de tarih öyle demiyor.
NEVZAT ÜLGER