DIŞA AÇIK TÜRKİYE
1999 yılında yayımlanmış “Global Hedeflerimiz” konulu uzmanlarınca hazırlanmış bir çalışma var. O çalışma üzerinden son 20 yılda gerçekleşen ve ıskalanan konulara karma olarak bir göz atalım.
Öncelikle iktisadi gelişmeler, ülkenin pazarlık gücünü artırmıştır. AB’nin ve ABD’nin karşısında artık fazla edilgen değiliz. Ülkenin katma değerinin artmasıyla birlikte, süper güç/lerin politikalarına karşı bağımlılığımız azalıyor.
Siyaset eskisi gibi, her türlü ideolojik farklılıkları kendi lehine kullanmaya devam ediyor. Yine gücü kullanma mücadele aracı. Demokrasi ile hukukun üstünlüğü ve adil bölüşüm gibi konular güçlendirilerek içeride toplumsal uzlaşma için, dışarıda ulusal çıkarların korunması için kullanılmalıdır.
Son 15 yılda kişi başına gelir üç kat artırılarak 10.000 doların üstüne çıkmışız. Önemli. Tabi, pastanın büyümesi ayrı, bölüşümü ayrı. Adil bölüşüm daha önemli değil mi? Toplam gelirden %6,5 pay alan 16 milyonluk kesim için bu rakamlar çok şey ifade etmiyor. İyi yaşam endeksleri biraz sıkıntılı işin doğrusu.
Tarım ve sanayiye fazla önem vermek gerekir. Çünkü bu iki sektör eşitsizlikleri azaltan sektörlerdir. Hizmet sektörünün eşitsizlikleri azatlığını kimse yadsıyamaz. KOBİ ve tarım sektörü oldukça önemli. Tarımın sübvanse edilmesi bu ülkede en az 40 milyon insanı rahatlatır.
Sorarsanız eğer, (Tablacı) Mehmet Ötergezer’de girişimci, Ali Koç da girişimci. Aralarındaki tek benzerlik ikisinin de bu ülkede yaşıyor olmaları değil mi? Ama ne yedikleri, ne giydikleri, ne okulları birbirlerine hiç benzemiyor. Aradaki fark 4 kat olsun ama 14 kat olursa makas çok açılır. Orta direk çok önemli.
Nükleer güç konusundaki hükümetin tutumu olumlu, alternatif enerji gibi kaynakları devreye almakta önemli mesafe alındı.
Bölgedeki hiçbir ülkenin global düzeydeki çatışmanın dışında kalması mümkün değil. Bu durumda da yeni açılımlar elbette önemli ve Türkiye bunu yapmaya çalışıyor. Dar bölgede dünya savaşı yaşanıyor.
Dünyanın tek Pazar haline geldiği bu ortamda, dış kaynağa bağımlılık azaltılmalı, bozuk gelir dağılımı düzeltilmeli, yüksek reel faizin önüne geçilmeli, işsizlik azaltılmalı, kalkınma hızı %7’nin üzerine çıkarılmalıdır. İç borçlanmanın hem para arzını hem de enflasyonu ve yatırımı etkilediği unutulmamalıdır.
G-20 ülkeleri ile karşılaştırılarak üretim yetersizliği aşılmalı, mal ve hizmet üretiminde kalite ve kantite (sayı) artışının sağlanması için ihracata yönelik politikanın yanında istikrarlı bir büyüme hızını benimsemek zorunlu hale geliyor. En az % 7 olmalı.
Yatırımlarda Batı tipi modelin yanında, resmi “risk sermaye şirketleri” ve sukuk benzeri enstrümanlara fazla yer verilmelidir. Çünkü bu ülkede sukuk benzeri “sözleşmelere” yatırılacak yeterli birikim vardır.
Kamu kesiminin açığını kapatmak için “Konsolide Bütçe”nin dışındaki (Genel ve Katma Bütçeli Dairelerin dışındaki) kamu kesimi tablolarını görmek gerekmez mi? Diğer bir ifade ile parlamento adına Sayıştay’ın denetimi dışında bir mali tablo kalmamalıdır.
Dolaylı vergiler muhakkak düşürülmelidir. Unutmayalım ki, sandıklara atılan oyların büyük bölümü dolaylı vergi ödeyenlere aittir. Tabi onlar çantada keklik deniliyorsa o ayrı bir konu.
NEVZAT ÜLGER