(BATI TİPİ) SERBEST-REKABETÇİ PİYASA
Basından; “Dünyada en zengin sekiz kişinin sahip olduğu para, 3 milyar 700 milyon kişinin sahip olduğu paraya eşit.”
Bir iktisatçının (D. Pareto-öl. 1923) tespiti; “unutulmamalıdır ki; devlet kurumları, hükümetler, sosyal ve ekonomik yapı her zaman değişir, tarih boyunca da hep değişmiştir. Değişmeyen tek olgu, bürokrasinin-elitlerin-burjuvazinin varlığıdır/hakimiyetidir.”
Marksist teori yıllarca “tekelci kapitalizm”den bahsetti ama biz hep boş verin komünistin söylediklerine dedik. Yani adam diyordu ki; “serbest piyasa-rekabet ekonomisi bir aldatmacadır. Neticede büyük şirketlerin tekeli oluşur. Bunlar da yerli şirketleri yutar. Neticede oluşan bu küresel şirketler oligopol ( 2-7 şirketin hakimiyetinde şekillenen) piyasayı oluştururlar.” Uygulamalar, 1989 yılında hayal ülkesi tarafından teorileri iptal edilen devletçi/ütopyacı bir adamı haklı çıkardı.
Günümüzde küresel sermayeyi meydana getiren en büyük halkalardan biri olan Rockefeller de “rekabet günahtır” dememiş miydi? Piyasada görüntüsü ve satışı kuvvetli olan şirket, görüntüsü kötü ve zayıf olanı satın alarak işlerin devamını sağlıyorlar.
Batı tipi bu kalkınma ve büyüme modelini terk ederek kendi bünyesine göre bir kalkınma ve büyüme modeline geçemeyen G-10 dışındaki bütün ülkeler “kalkınma-ilerleme” kısır döngüsünü oynamaya devam ediyor. Kolay olmadığını herkes de kabul ediyor ama mükafatının da zevkli ve büyük olduğunu iyi anlamak gerekir.
Bize devamlı hayal kurdurtuyorlar; “arabamın markası ne olsun, evi hangi semtte ve hangi gökdelende alayım, hangi Batı ideolojisini savunmalıyım, ne kadar feminist olsam, çocuğumu hangi ülkenin kolejine göndersem, yolun paralısını ve ona uygun olan arabayı almak daha iyi değil mi vd.”
Son yıllarda belli hastalıklar çoğaldı. Hastalar ölünce de sadece ecel gündeme getiriliyor. (Cebriyecilik). Ölümün kutsandığı ve yaşamaktan daha sevimli gösterildiği bir zaman dilimini yaşıyoruz. İyi ki Canan Karatay hoca da var. Hiç değilse bizi yemek ve ilaç konusunda uyarıyor ve düşünmeye davet ediyor. Karatay’a yapılan hücumlara dikkat edin. Oyunun kurucuları hep aynı; ilaç firmaları, hayvansal ve bitkisel yiyecek firmaları. Aşı firmaları da var diyorsunuz elbette. Cumhurbaşkanı aşı olmak istemedi de kampanya çoğunlukla dışarıya ödediğimiz 350 milyon dolarla kaldı. Önce hastalık mikrobunu gönderiyorlar sonra da aşısını. Kumar bağımlılığı var mı? Var. Alkol bağımlılığı, sigara bağımlılığı, sapıklık derecesinde seks bağımlılığı var mı? Var. Televizyon bağımlılığı var. Bunlardan bahsederiz de “yeme-içme” bağımlılığından hiç bahsetmeyiz. Acaba düşünme gücümüzü ve güçsüzlüğümüzü gıda ile mi kontrol ediyorlar? Davranışlarımızla yiyip-içtiklerimizin arasında bir bağ yok mu acaba?
Küresel sermaye içinde, belki devletler içinde en kolay idare edilecek insanlar düşünme ve okumadan uzak (ilim, din, hukuk, sanat, teknik, dil problemi yaşayan) insanların oluşturduğu “tüketiciler” gurubu olduğundan, onu sağlamaya mı çalışıyorlar?
NEVZAT ÜLGER