KAPALI ÇARŞI RESTORE EDİLİYOR
Şehirleri canlı kılan belli mekanlar ve bu mekanların çağrıştırdığı yakın veya uzak geçmiştir. Elazığ Belediyesinin “Kapalı Çarşı”yı da restore ettireceğine ilişkin tanıtım toplantısında sayın başkanın konuşması esnasında ilimizin “meşhur” çarşıları gözümün önüne geldi. Dedim ki kendi kendime, eğer diğer çarşılara da ilgi gösterilseymiş şehirde herhangi bir yeri tanımlamakta oldukça kolaylık olurdu.
Kapalı çarşı kavramı, diyebiliriz ki ilimizde 1970 yılından sonraları yaygın olarak kullanılmaya başladı. Önceden bu çarşıya “kasaplar çarşısı” ya da yalnızca “kasaplar” diyordu toplumun büyük kesimi. Tıpkı Harput’a “Yukarı Şehir” dedikleri gibi. Kapalı çarşının “Postane Meydanı” tarafından girilmesi halinde ikinci sokağın köşesinde Demokrat Parti’nin sembollerinden olan bir de basmalı döküm çeşmesi vardı. Bir spor takımı da olan kapalı çarşı da en meşhur simalar o günlerde kasaplar ve sepetçilerdi.
Bu isim değişiklikleri iyi bir moda değil. Postane Meydanı, Bit Pazarı, Bakırcılar Çarşısı, Buğday Meydanı, Şıra Meydanı, Gazi Caddesi, İstasyon Caddesi, Yığınki, Kesrik, Müfettişlik, Baykara, Sako Mahallesi, Beyaz Çeşme, Harput, Gülmez Tepesi, Akpınar hep birer hayat tarzını yansıtıyordu. Yeni isimlerle bu hatıraları canlandırmak mümkün mü?
Kemal Sunal’ın bir filminde filmin esas oğlanına soruyorlar, “adın ne senin?” “Şaban” diyor o da. Soranlar “Ay ne değişik bir isim” deyince; “Yoo, doğduğumdan beri ismim aynı” diye cevap veriyordu.
Mekanların hangi topluma ait olduğunu belirleyen şey zannederim kültür ve bu kültüre göre oluşmuş bireylerdir. Toplum oraya bir başka ismi uygun görürse zaten değiştirir. Her ne ise bu da ayrı bir konu, ama bence önemli. İnsan kadar seçen, hem de bir sanatkar inceliği ile seçen en önemli varlıktır o. Bu nedenle de isimler otorite tarafından değil, toplum tarafından değiştirilmelidir. Birçok insanın eskiye hürmetle ve hasretle öykünmesi birçok yeninin eskiyi silememesinden olmalı herhalde.
Bit Meydanı, Şıra Meydanı, Bakırcılar Çarşısı, Buğday Meydanı, Gazi Caddesi böyle mi restore edilmeliydi? Bu mekanlardan bazılarının agorası vardı ama onları insanlar için değil, maalesef araçlar için kullanmışlar. Bunun için sayın başkan bir “kent meydanı” projesinden bahsediyor. İnşaallah gerçekleşir. Materyalizm ne salgın bir hastalık değil mi? Eski ile yeniyi buluşturmak mümkün olmaz mıydı? Arasta ve bedesten diye bir kavramı niye atlıyoruz? Dahası bu değişiklikleri yabancılar değil, biz yapıyoruz. Halbuki değişim başka şeydir, gelişme daha başka şeydir. Gelişme belli bir bilgi birikime dayanır, değişim öyle mi ya?
Neyse, tekrar “Kapalı Çarşı”nın restorasyonu konusuna dönelim. Sunumda anlatılanlar güzeldi. Belli ki üzerinde çalışılmış. İnşallah değişmeden güzel bir gelişme sağlanır. Yürüyüp alışveriş yapmak için insanlara da yeterince yer ayrılmalıdır. Çünkü şu anda kapalı çarşıda yürüme zorluğu var.
Gerçek anlamda çarşı önemli bir konudur. Çarşı; bolluk ve bereket demektir. Hele bir de, gül alıp gül satarken, gülü gülle tartarken, etraf hep gül olursa ona da “Gül Medeniyeti” diyebiliriz.
NEVZAT ÜLGER