GENEL SEÇİMİN ARDINDAN, YERELE DOĞRU
Bu yazının yayınlanacağı 25 Haziran 2018 günü Türkiye’de artık kuvvetler ayrılığına dayanan parlamenter sistem değil, “Partili Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi” diye tarif edilen daha çok kuvvetler birliği odaklı sistem başlamış olacak. (Yazı seçimden bir gün önce yazıldı.)
Bu yeni hükümet sisteminin işleyişine ilişkin esaslar henüz netlik kazanmış değil. Erken seçim gibi bir olay dayatıldığı için uyum yasaları denilen onlarca yasa henüz çıkarılamadı. Bu yasalar çıktıkça konular üzerinden konuşmak belki daha rahat olacak.
Son 16 yılda Türkiye daha çok dışarıdan para girişine dayalı olarak büyüme modelini tercih etti. İşin uzmanları; enflasyonun en büyük nedeni dengesiz dış yatırımlardır dediler hep. Buradaki esas sorun olarak da hazine garantili yap-işlet-devret yatırımları gösterildi. Problem yatırımda değil, yatırımın şeklinde/ garantili sistemdedir dediler.
Yeni dönemde üretim merkezli bir model esas alınacak mı göreceğiz. Unutmayalım “kalkınma” önemli olmakla birlikte esas olan “büyüme”dir. Büyümenin içerisinde hem kültürel gelişme hem de gelirin adil paylaşımı esas alan bir trend var.
Mesela yeni dönemde ülkedeki beş milyon asgari ücretlinin gelirinin vergi dışı bırakılması mümkün olacak mı? Beş milyon asgari ücretlinin vergi dışı kalması ile bütçeye binecek yük kırk milyar liradır. Değer. Kaynak problemi olmaz. Halk için devlet; şefkat itibariyle “ana” (Kemal Tahir benzetmesi), korumak ve bir arada tutmak itibariyle de “baba”dır. Yani insanları bir arada tutmak için sevgi ve şefkat, zayıf ve güçsüzleri koruyup kollamak için de otoriter olunmalıdır. Zaten bin yıllık geleneğimizi tavsif edecek olursak bizdeki devlet; “Kerim Devlet”tir. Kerim için lügatler “şanı yüce, onuru yüksek, değerli” açıklamalarını yapıyor. Elhak öyledir. Üst akıl halk olmalıdır.
Elbette devleti farklı şekilde tanımlayan insanlar ve tarifler ne olumsuz karşılanmalıdır ne de yadsınmalıdır. Düşüncelerin çeşitliliği ve fazlalığı bir zenginlik olarak görülmelidir. Eleştiri kültürü yoksa düşünceler gelişmez. Hatta devlet, bölücü olmayan bütün düşüncelere “ayarınca” toleranslı davranmalıdır. İngiltere’deki o meşhur parkta yalnız bir bölümde hoş olmayan düşüncelerin ifade edilmesine tolerans gösteriliyor ama o mekanın dışında bu çirkinlikleri yapanların muhatap olacakları muameleyi kimse arzu etmez diyorlar.
Devletin sahibi millettir. Yani amaç; milleti olan devlet değil, devleti olan millet düşüncesidir. Bürokrasi milletin işini görmek için görevlendirilen memurlar olduğunu unutmamalı, kendisini devlet olarak gören bürokrata da, siyasiye de söylenmesi gerekenler anında söylenmelidir. Tabi bu kişisel bir tutum olarak değil, hukuki düzenlemeyle yapılmalıdır.
Hadsizlik olmazsa eğer; ülke toplum tarafından refere edilen kişilerle atılıma götürülmelidir. Yeni dönem hızla büyümenin ve huzurun banisi olabilir diye düşünüyorum.
Şimdi sıra yerel yöneticilerle ilgili tespitlere geldi. Kimler aday olmalı, özellikleri neler olmalı, kişinin sözü mü yoksa geçmişi mi belirleyici olmalı sorularına cevap arayacağız. Gerekiyorsa partilerin merkezlerine raporlar sunulmalı hatta bizzat görüşmeler yoluyla düşünceler merkezlere aktarılmalıdır. Evet, yerel adaylar partiler için önemlidir ama şehir sakinleri için daha da önemlidir. Merkezlerce yalnız başına tespit edilen kişilerin önemli bir kısmı topluma sıkıntı veriyor. Çokça örneklendirilebilir. Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.
NEVZAT ÜLGER