İSLAM’IN SİYASAL MODELİ NE DEĞİLDİR?
Çok değil bundan 20 yıl önce İslam’dan bir sistem olarak bahsetmek pek olumlu karşılanmaz, yer yer de Batı’nın telkinleri ile Müslümanlar fundamentalist ve İslam da fundamentalizm olarak algılanırdı. Şimdi konular daha rahat konuşulur ve tartışılır hale geldi. Bu algı da siyasi iktidarın da etkisi var, dünya konjonktürünün de etkisi var elbette. Bu kısa girişten sonra konumuza geçebiliriz.
Aslında soru; “İslam’ın siyasal modeli var mıdır? Varsa nasıldır?”
Ancak soruya cevap verirken, konunun manayı muhalifinden hareket edebiliriz herhalde. Soru o zaman şu şekle girer zannederim; “Neler İslam’ın siyasal modeli içinde bulunamaz?”
Neden buradan başladığımı da kısaca izah edeyim. Çünkü İslam düşüncesi açısından yasaklar daha az ve serbest/olumlu sahalar daha fazladır. “Eşyada asıl olan ibahedir”, “beraatı zimmet asıldır” kaideleri, aksi ispat edilinceye kadar asıl olanın temiz/suçsuz olması üzerinedir.
-İslam her şeyden önce “Teokrasi” değildir. Çünkü yaygın kabulün aksine “ehli sünnet” yolcuları için “din adamı” diye bir sınıf veya kitle olmadığı için, devletin yönetim organlarında ve siyasi ilişkilerinde “din adamlarının hakimiyeti”ne dayanan teokratik bir yönetim söz konusu olmaz. (Bir cemaatin veya tarikatın hakimiyet kurma çabaları dini değildir.)
-İslam kesinlikle “totaliter” değildir. Çünkü totaliter sistemin amacı ile “sadece siyasal karar alma mekanizmalarının değil, bireylerin hayatlarının en mahrem noktalarının bile denetlenip biçimlendirilmesinin amaçlandığı” İslam arasında ortak bir payda kesinlikle yoktur.
-Özellikle 1945 yılından önce dünyada maalesef revaçta olan “faşizm” kesinlikle İslam’la ortak bir paydaya sahip değildir. Genelde toplumdan topluma değişmekle birlikte, ırkçı bir ideolojiden beslenen baskıcı ve totaliter nitelikteki bir yönetime İslam asla sıcak bakmaz. (İkinci Dünya Savaşı’na kadar Hitler Almanyası ve Mussolini İtalyası faşisttir.)
-Dünyada yer yer çok belirgin hale gelen “oligarjik” yönetimlerin de akrabalığı varmış gibi gösterilmesine rağmen, İslami düşüncede karşılığı olamaz.
Bütün bu sayılanlara rağmen tarihte İslami yönetim diye anılan idarelerde bunlara benzer uygulamalara yer yer rastlamak mümkün olabilir. Çünkü siyasi uygulamalar sistemden ziyade sonuç itibariyle yöneticilerin tercihleriyle de ilişkilidir. Şunu kesinlikle bilmek gerekir ki; “Müslüman’ın tutum ve davranışlarının İslam’la yüzde yüz örtüşmemesi, İslam’ın değil, kişinin yanlışıdır. Bu konuda Ali Bardakoğlu’nun “Yüzleşme” isimli önemli eserine bakmak hakikaten ufuk açıcı olabilir. Keza tarihten devralınan yönetim şeklinin de daha çok “bürokratik” olduğu dikkatlerden uzak tutulmamalıdır. (Osmanlı’daki kalemiye ve seyfiye ile saray kontrolündeki ilmiye sınıfını sivil sayamayız doğrusu.)
Demokrasilerde uzun ve kesif bir uygulamaya rağmen hala halkın iradesi ile yöneticiler arasındaki anlayış farkı yeterince netleşmiştir demek biraz zordur. Hatta siyaset bilimciler ile siyasi aktörler arasında bile, “demokrasinin tarihselliği ve tanımı üzerinde, seçimle gelip seçimle gitme dışında tam bir mutabakat oluşmuştur” diyemiyoruz.
Asrı saadetteki uygulamalar bize demokratik uygulamaların gelişmesi anlamında, toplumsal huzur ve toplumsal refah açısından önemli açılımlar yapmak için oldukça yol gösterici ve ufuk açıcı olabilir.
Hakikatler bütün insanlığın ortak malıdır.
NEVZAT ÜLGER