ÜRETİM Mİ PARA MI?
Ekonometri bilime değil, amaca uygun kullanılabilir mi? Elbette. Hem de bir ikna aracı olarak.
Ekonomiyi ne ile ölçeceğiz? Üretim miktarıyla veya para miktarıyla.
Üretim yanıyla ölçersek; önümüze miktar, adet veya kilo, süre, işçinin çalışma saati veya makinanın çalışma saati, işçinin alın teri, zanaatkarın göz nuru, sonucunda da meşru veya meşru olmayan kazanç akla gelir.
Parasal yanıyla ölçersek, önemli bir obezite ile karşılaşırız. Parasal yönü belirleyen temel etken üretim. Ama biz her gün parasal ekonomi namına Osman Altuğ Hoca’dan emanet bir cümle ile faiz-döviz-borsa üçlüsünü işin esasıymış gibi izliyoruz. Para çoğaldı ama üretimde bir artış pek görülmüyor. Parasal ekonomi şişmanladı, karşılığı üretim değil, faiz-borsa-döviz üçlüsünde.
Bizim sokağa aynı hafta içerisinde iki tane ayrı isimlerle AVM açıldı. Çetele tutarak raflarına dikkat ettim; yerli ürün oranı %25-30. Şimdi soru şu: Üreticiyi finanse edersek ne kazanırız, tüketiciyi finanse edersek ne kazanırız?
Eğer üreticiyi finanse edersek, üretim artar, istihdam artar, ülke kalkınır.
Tüketiciyi finanse edersek; üretimi bize ait olmayan malların tüketimi artar, akşam olmadan paralar malların üretildiği ülkeye gider. Fakirleşme kaçınılmaz olur.
Faizi yüksek, kuru düşük tutunca, yabancılar parayı getirip faize yatırıyor, ülkelerinde alacaklarının birkaç mislini alarak ülkelerine gidiyorlar. Dışarıdan gelen para da yatırıma değil, önceden belirlenmiş adreslere gidiyor. Amacına ulaşınca da tekrar ülkesine dönüyor.
Erbakan döneminde bir “Havuz Sistemi” oluşturulmuştu. Yani devlet kurumları ellerindeki parayı % 5’le bankaya yatırıp, % 35’le kredi almayacaklardı. Yani kamunun tek hesabı olacak ve herkes ihtiyacı kadar alırken yatırıma nazlanan kurumların parası % 5‘le bankalara gitmeyecekti. Bu kanalla hem faiz giderleri azaldı hem de denk bütçe kavramına katkısı oldu. Çalışanlara verilen yüksek maaş zammının da kaynağı bu beceriden karşılanmıştı. O zamanki devlet karı 15 milyar olmuştu.
İftar çadırları oluşturmak güzel bir düşüncedir ama iftar çadırlarının önünde üç saat önceden kuyruklar oluşuyorsa konuyu iyi düşünmek gerekir.
Serbest piyasa ekonomisinin yalnız serbest kanadını değil, denetleme kanadını da çalıştırmak gerekir. Aksi halde ortada bir neden yokken soğan ve patates %300 zam alır. Yani adalet tesis edilemezse gelir dağılımı süratle bozulur ve ekonomi hızla kayıt dışına kayar. O zaman da devlet dolaylı vergilerle yaşamaya başlar.
Buna karşılık, içimizdeki terörü destekleyen AB ve ABD’den yardım bekliyoruz. Onların da yaptıkları tek iş var; yöneticilerimizi överek gönlümüzü alıyorlar. Ama para ve yatırım yok. Halbuki ortaklık değerleri birbirine yakın olanlar arasında olur. Adamlar bizi soykırımla suçluyor biz hala ortağız diye Bakanlık kuruyoruz.
Tabi, dikkatli karar vermek gerekir; holdinglerin oyundan ziyade vergileri gelmelidir. Borcunu ödeyen kaç holding var? Devamlı vergi affı, devamlı imar barışı. Peki varlığı olmayanlar! Her şey para değildir. Vatan size minnettardır.
NEVZAT ÜLGER