KAPİTALİZM VE SOSYALİZM FAŞ OLDU
Buharlı makinenin icadından sonra meydana gelen “Sanayileşme” ile birlikte, sömürgecilik yoluyla dünyanın bir numaralı patronu İngiltere olmuştu. Kendisine “güneş batmayan ülke” deniliyordu artık. Mısır’ın verimli Nil Deltasında yetişen pamuk, Birinci Dünya Savaşı sonuna kadar İngiltere’ye gitti. Oradan da mamul madde/bez olarak tekrar Mısır’a dönerken, İngiltere hem rantını alıyor hem de pazar problemi yaşamıyordu.
Birinci dünya savaşından 1945 yılına kadar dünya liderliği biraz da boş sayılır. İslam dünyasının varlık âlemine çıkması da ancak 1945 yılından sonra mümkün olabiliyordu. 1945 yılından sonra dünyanın bir numaralı lideri önce yalnız başına ABD olurken sonraları Yalta Konferansı uyarınca yeni bir kutup temsilcisi olarak Rusya da tedavüle sokuluyordu. Adına “Yeni Dünya Düzeni” denilen bu sistem 45 yıl iki kutuplu olarak devam ederken, 1989 yılında Rusya’nın küçülüp kendi iç sorunlarıyla uğraşmasından sonra liderlik yalnız ABD’de kaldı. “Tek Tabanca.”
Şimdi dünyada dört değil beş lider/süper güç var; ABD, Çin, Rusya, AB ve İngiltere. Son isme biraz da Rothshild ailesi üzerinden “sermaye” diye bakılabilir. Bir diğer sermaye gurubu da Rockefeller ailesi. İsmi bilinen diğer guruplar belki birer alt küme konumundadırlar. Zaten bu yüzden dünyanın 3,5 milyarlık nüfusunun varlığı yalnız 8 kişinin elinde değil mi?
Bu lider ülke kabul edilen ülkeler arasında arasında Hindistan ve Türkiye yok. Ama Türkiye bunlar arasında olmamakla beraber en güçlü bağımsız devlettir. Belki bir süper güç değildir ama hem jeopolitik, hem kültürel, hem geçmişi itibariyle bir anahtar ülkedir. Genelde İslam dünyasında, daha yakın olarak Ortadoğu’da Türkiye’ye rağmen bir şey yapılamaz. Eğer yapılıyorsa –kamuoyu bilmese de- Türkiye’nin ya itirazı yoktur veya onayı vardır. Türkiye’nin bu noktaya gelmesinde elbette geçmiş tarihinin, coğrafi ve jeopolitik konumunun ve ülke yöneticilerinin çabalarının önemli payları vardır. Ancak her ne kadar bazı aksamalar oluyorsa da 2002 yılından beri “Dış Politika Kabulleri”nin önemli pay sahibi olduğu bir hakikattir.
Din üzerine de bir paragraf açacak olursak; İslamiyet günümüz itibariyle dünyanın her yerine yayılmış bir vaziyettedir. Bu durum insanlık bakımından çok önemlidir. Yalnız bir şeye dikkat çekmek isterim: Özünde adalet taşıyan sistemler hiçbir çaba sarfedilmese de yayılma kabiliyetine sahiptirler. Bu anlamda İslam da yayıldığı her yerde o ülkenin vatandaşlarıyla çok iyi anlaşabildiği/kabul gördüğü halde, girdiği ülkelerin hemen hepsinde o ülkenin iktidarlarıyla sorunlar yaşamaktadır. Bu konu yalnız Müslüman olmayan ülkelerde böyle olmayıp, Müslüman diye nitelenen ülkelerde de aynı sorun yaşanmaktadır.
Halbuki Kur’an, kimseden dinlerini bırakmasını istemiyor. Bütün insanlıktan ve bütün dinlerden tek kelimede birleşmelerini istiyor. “La İlahe İllallah/ Allah’tan başka ilah yoktur”. “Allah’tan başkasına ibadet etmeyiniz.” diyor. Aslında Allah’a ibadet etmek demek, yalnız ibadet ritüelleri demek olmayıp, insanlığın mutluluğuna hizmet etmek için insanların bütün işlerini/hizmetlerini yapmak demektir. Allah’a kulluk demek, kişinin bütün hal ve hareketleriyle toplumsal davranışlarını Allah’ın rızasına uygun yapıp, insanların mutluluğuna vesile olabilmektir.
Sanayileşme de bu gün geldiği nokta itibariyle belki 5.0 diye nitelenecek olan bir değişime davetiye çıkarıyor. Kimse artık kendi ürettiğini tüketmiyor. Faizli yönetimler her kesimden tenkitler alıyor. Bireyin ve devletlerin sömürülmesinin nasıl yapıldığı, insanları kahredecek seviyede “faş” olmuştur. İnsanlık yeni bir düzen arıyor. Her tonuyla “Sosyalizm” ve “Kapitalizm” revize edile edile yorgun düştü. Yalnız ideolojiler değil insanlar ve toplumlar da adalet ve hukuk diye bir şeyin olduğunu yeniden hatırladılar.
İnsanlık yeniden fıtratına en uygun sistemi arıyor, velev ki isim vermese bile…
NEVZAT ÜLGER