ABD BAŞARILI OLAMAYACAK
ABD’nin başını çektiği tek kutuplu uluslararası sistem, ABD’nin eski etkinliğini ve aktörlüğünü gün geçtikçe kaybettiğini ve yeni güç merkezlerinin ortaya çıkmaya başladığı çok kutuplu dünya şeklinde nitelenebilecek yeni bir düzene doğru yol almaya başlamıştır.
Başta Çin, Rusya, İran ve Türkiye gibi aktörler uluslararası gelişmelerde ve politikalarda etkin bir konuma gelmiştir.
ABD şu anda gelişmekte olan ekonomilerin borç krizini derinleştirmekte, ekonomilerini yavaşlatmakta ve doları yukarı çekmek suretiyle bu ülkelere dönük para akışını keserek ekonomilerinin yetersiz kalmasına çalışmaktadır.
Dolayısıyla küresel ekonomik sistem geniş çaplı bir savaş durumuna yönelik olduğu için de dünya için gerçek bir tehdittir. Çünkü küresel sistemin en önemli yaşama formülü savaştır.
Bununla beraber ABD’nin hâlihazırdaki mücadelesini salt ekonomik bir mücadele görmek yerine küresel çapta bir güç mücadelesinin tezahürleri olarak değerlendirmek gerekir.
Türkiye ile ABD arasında sert siyasi ve ekonomik bir çatışma var. Siyasi ve ekonomik çatışmanın görünen adresi, 15 Temmuz darbe girişimi ile ilgili suçlanan Amerikalı rahip Andrew Brunson. Ancak Türkiye’ye yönelik yeni ekonomik yaptırımlar getirilir, içeride ve Suriye’de terörist ve ayrılıkçı terör grupları silahlandırılarak ve mali destek verilerek etkin hale getirilmeye çalışılıyor. ABD’nin, Körfez ülkelerine Suriye’nin kuzey doğusundaki terör bölgelerini desteklemeleri için 150 milyon dolar göndermeleri çağrısı bu çerçevedeki önemli girişimlerden biridir.
Türkiye’nin ABD ile ilişkilerinde yakın geçmişe kıyasla belirgin biçimde değişen pozisyonu olduğu söylenebilir. ABD’nin PYD/PKK’ya Suriye’de destek vermeye başladığı ilk dönemler esas alınırsa Türkiye-ABD ilişkilerinin her geçen gün daha da gerilediğini söylemek mümkün. Öyle ki ABD 1974 Kıbrıs Barış Harekâtı’ndan sonra ilk defa Türkiye’ye yaptırımlara başlamıştır.
ABD Büyükelçiliği, “Bir ABD’li yetkilinin yaptığı doların 7 lira olacağı tahminini” yalanlayan bir açıklama yapmıştı. Bu aslında diplomatik dille yapılan bir tehdit sinyaliydi. Nitekim ABD, dolar gücüne dayanarak Türkiye’ye karşı akıl dışı bir saldırıya geçti.
Bu durum esasında çatışmanın özü itibariyle rahip davasından daha derinlerde olduğunu da gösterir. Çekişme, Türkiye’nin doğuda, Afrika, Asya, Körfez ve ABD’nin siyasi ve ekonomik klasik nüfuz bölgeleriyle ilgilidir. Zira Türkiye şu an Afrika, Asya ve Arap Körfez bölgesinde oldukça güçlü ekonomik, kültürel, siyasi ve askeri ilişkiler ağı kuruyor. Cumhurbaşkanının bu bölgelere yaptığı açılımlar oldukça önemlidir.
Ayrıca Türkiye ile ABD arasında yaşananlar sadece Türkiye’nin iç meselesi değildir. Aynı zamanda İslâm dünyasını da içeren birinci dereceden bir “özgürlük” savaşıdır.
Türkiye yeniden “sistemde bir yanlışlık var mı, yok mu?” diye düşünmeye ve çareler üretmeye başlamıştır. NEVZAT ÜLGER