YEREL SEÇİMLER VE YENİ TÜRKİYE
İnsan tarihin öznesidir. Bunun farkında olur ya da olmaz bu ayrı bir konu!
Umutları yeşerten insandır.
Siyaset de geleceğe belki ütopyaya oynamaktır.
Tercih edilen siyasetçi ve siyasi parti, umudu ve hayali gerçeğe dönüştürebilme, umutları yeşertme olasılığı en yüksek olan lider ve partidir.
Daha iyiyi istemek muhaliflik değil, belki kritik ederek daha ileriyi işaret etmektir. İtirazı ve itirafı olmayan insan düşünmüyor demektir. Bu anlamda Özal da, Erdoğan da iktidarda oldukları zaman dilimlerinde özellikle birer muhaliftirler. Böyle olmasaydı iki lider için de “Türkiye’yi haritaya koyan adam” nitelemesini hak edebilirler miydi? Şekilci bir Batı hayranlığına ikisi de prim vermediler.
Muhalefet… Neye muhalefet? Bürokratik oligarşiye, vesayetçiliğe, statikliğe ve insanı dışlama tavırlarına…
Kalkınma, insan hakları, adil gelir dağılımı, şehirleşme, din-devlet ilişkileri, adalet, fikir özgürlüğü, kalkınmış bir Türkiye her Türk vatandaşının rüyası…
Refahı artırmak ve felaha kulaç atmak, hürriyetleri artırmak, insanca yaşama bilinci, haksızlığa karşı durmak, yanlış uygulamaları dile getirmek hep “Yeni Türkiye” için, “Büyük Türkiye” için, “Kalkınmış Türkiye” için global hedefler…
Erkene alınma ihtimali de olan yerel seçimlere fazla zaman kalmadı. Yukarıdaki hedefleri yerelde, kendi standartlarında gerçekleştirecek adaylar partilerin tercihi olmalıdır. Cumhurbaşkanı yatay şehirleşme dedikçe sanki inadına dikey şehirleşmeyi seçen adaylarla bu iş olmaz. İktidarın değil kendi siyasetini yapan insanlarla bu iş olmaz. Komisyonların başlarına işin erbabını getirenler gerekir.
Yerel yönetimlere yetkilerin aktarılmasında belediyeler değil valiler tercih edildi. Birçok belediyenin maalesef şehirleşme, sanayileşme, ulaşım, toplumla bütünleşme ve çevre konularında kendilerinden beklenen hizmetleri üretemedikleri görüldüğünden merkezin bazı yetkileri seçilmişlere değil, atanmışlara aktarılacak gibi görünüyor.
Bu gün bu ülkede ve elbette her bir şehrimizde yaşayan insanların çoğunluğu eskiye oranla daha eğitimli, daha bilinçli, sosyal medyayla daha çok ilgili, birçoğu lisan bilen ve daha “şehirli” bireyler. Yeni Türkiye hedefinin bu yeni sosyolojisi elbette yeni siyasetçiler ve yeni siyasetler istiyor. Bu insanların siyasal ve toplumsal taleplerine ve de şikâyetlerine kulak vermek gerekir.
Aynı sudan iki defa yıkanılmıyor. 1945’in insanı 1955’de, 1970’in insanı 1983’de, 1994’in insanı 2001’de, 2009’un insanı da 2018’de aynı değildir. Elbette ki düşünceleri de beklentileri de değişiyor. Salt bundan dolayı dahi olsa bu değişen sosyolojiyi ve beklentilerini iyi okumak ve ona göre çözüm üretmek gerekiyor. 1965 ve 1969’da toplumun tercihi olan rahmetli Süleyman Demirel 1973 seçimlerinde toplumsal sosyolojiyi belki es geçtiğinden ötürü seçimleri kaybetti ve bir daha tek başına iktidar olamadı.
Türkiye hikâyesi olan bir ülke. Hem de asırları aşan hikâyelerin sahibi bir ülke. Bu hikâyeyi iyi okumak ve ona göre siyaset ve siyasetçi belirlemek gerekir. En azından insanlara saygı duymak anlamında dahi toplumsal taleplere dikkat etmek şarttır diye düşünüyorum.
NEVZAT ÜLGER