İKTİDAR VAZGEÇİLMEZDİR
Anadolu’da kurulan Türkiye devletinin 1299 yılından günümüze kadar geçen siyasal sürecini tasnifle işe başlayalım. Birinci aşaması, kuruluşundan 1909 yılına kadar geçen geleneksel dönem, ikincisi 1909-1918 yılına kadar ki İttihat ve Terakki Partisi dönemi ve üçüncüsü de Kurtuluş Savaşı’ndan günümüze kadar devam eden dönem diye bir tasnif bir bakıma makuldür. Gerçi üçüncü dönemi yani 1919’dan günümüze kadar geçen dönemi de belki ikiye, belki daha fazla dönemler halinde de incelemek mümkündür. Mesela 1950 öncesi ve 1950 sonrası diye de üzerinde konuşmak mümkündür. Çünkü gerek düşünce hayatımızda ve gerekse iktisadi hayatımızda da bu dönemler itibariyle bir hayli farkların olduğu yadsınamaz. Ancak 1950 öncesini de 1919-1938 ve 1938-1950 şeklinde ayırmakta isabetsizlik olmadığı gibi, 1950 sonrasını da 1950-1980 ve 1980 ve sonrası diye de ayırabiliriz. 1923-1938 döneminde üç beyaz ve üç siyah için çözümler üretilmeye çalışıldığı gibi, 1980 sonrasında da siyaset, bilim ve paranın dağılımı konularında önemli adımlar atıldığını kabul ederek diğer dönemler için de belirleyici parametrelerin olduğunu söyleyebiliriz. 1950’den sonra özellikle elektrik santralleri vasıtasıyla şeker, çimento ve azot fabrikaları ile Et-Balık Kurumlarının kurulmaları belirleyici özelliklerdir. 1968 yılında temeli atılıp 1974 yılında üretime alınan Keban Barajı belirleyicilikte oldukça önemlidir.
Türkiye’de siyasi ve fikri akımlarla siyasi liderlerin bir irtibatı vardır demekte ne mahzur var? Siyasi liderin davranışları ve kişisel kaprisleri siyasi akımları gerçekten etkilemekte değil midir? Osmanlıcılık akımını Namık Kemal ve Ali Süavi’den ayrı düşünemeyiz zannederim. Türkçülük akımını İttihat ve Terakki Teşkilatı’ndan, Ziya Gökalp ve Yusuf Akçura’dan, Talat, Cemal ve Enver Paşalardan, Batıcılığı Abdullah Cevdet, Celal Nuri İleri ve Ziya Gökalp’tan, İslamcılığı Mehmet Akif, Elmalılı Hamdi Yazır ve Bediüzzaman’dan ayrı düşünebilir miyiz?
Cumhuriyet dönemini Mustafa Kemal Atatürk başta olmak üzere, İnönü, Menderes, Demirel, Ecevit, Özal, Erbakan, Gül, Erdoğan, Davutoğlu ve Yıldırım isimlerinden ayrı düşünebilir miyiz? Hatta bu sayılan dönemlerin tamamını; İslam’dan, Milliyetçilikten, Batıcılıktan, devletçilikten ve İslamcılıktan ayrı düşünmek mümkün mü?
Ekonomik yapıyı şekillendiren siyasilerden ve bürokratlardan kimler hangi pozisyonda bulundu, kimler ülke için olumlu işlerin arkasındaki isim olurken, kimler bilerek veya ahmakça hangi olumsuz pozisyonlarda bulundu. Bunların içinde kripto davranışlar sergileyenler var mıydı? Varsa bunlar en azından pozisyonları itibariyle kimlerdi?
Coğrafi keşifler elbette durup dururken başlamadı. Evet insanların dünya hakkında bilgileri artmıştı ama Batı’nın özellikle dünyanın bilinen önemli noktalarını kaybetmesi, İstanbul’un ve boğazların Osmanlıların eline geçmesi, coğrafi keşif fikrini tetikleyen nedenler olarak ortaya çıkıyordu. Özellikle Osmanlıların 1453 yılında Kontstantinopol’ü (İstanbul’u) Roma’nın (Batı’nın) elinden almasından sonra, Doğu-Batı ticaretinin can damarı olan boğazlar Müslümanların eline geçti. Batı, ipek ve baharat yollarını kullanarak Doğu ile ticaret yapmak için Osmanlı’ya geçiş (gümrük) vergisi ödemek zorunda kalmıştı. Bu durumda da Batı, ya vergi vermeye devam ederek ticaretine devam edecekti, ya da iç denizleri aşmak için çareler arayacaktı. Osmanlı ise ticaret yollarına ve bilvesile ticarete olan hakimiyetinin devamı için, yani Batı’nın eskiden olduğu gibi yine boğazları kullanmalarını teşvik etmek adına, daha sonraki yıllarda Batı’ya kapitülasyonlar adı altında ticaret teşvikleri verecekti. (Nevzat Ülger, Doğu’da ve Batı’da Bilim ve Düşünce)
Bu konuda iki sütun üzerinden yürümek gerekir kanaatindeyim; ideoloji anlamında siyaset ve bu siyasetin sonucunda oluşan iktisat. Bazen siyaset bazen de iktisat özne durumunda olabiliyorlar. Tabi unutmamak gerekir ki, gücün olduğu her yerde hem kümelenmeler hem de birtakım riskler vardır. Çünkü gücün at koşturduğu saha; genellikle paranın ve ikbalin olduğu alandır. Konuyu biraz köşeli ifade edecek olursak; iktidar tatlı olduğu kadar risklidir de. Zaten tarih boyunca bütün siyasi mücadeleler din rengine boyansa da, para sesleri ile çalkalansa da, ülkenin kurtarılması gibi retorikleri durmadan tekrarlasa da esas hedefi iktidarı yakalamaktır.
NEVZAT ÜLGER