ADİL GELİR DAĞILIMI ADALETİN GEREĞİDİR
Önümüzdeki temel soruyu kaçırmayalım: Hedef “refah toplumu”mu, “felah toplumu”mu olmalıdır? Bir adım daha atarak soruyu daha kapsamlı ve daha doyurucu hale getirelim; refah toplumunda felahı yakalamak mümkün değil mi?
Batı ideolojisi de bunu ister ama buna kafa yormuyor. Doğu toplumları da refah toplumunu meydana getiremediklerinden baştaki soruya odaklanamıyor. Ama bu yaşamsal sorunun da çözülmesi gerekiyor mutlaka.
Günümüzde dünyanın çözmek zorunda olduğu en büyük problem gelirin dağılımıdır. Eğer bu problem çözülemezse toplumsal patlama kaçınılmaz bir hale gelebilir. Gelir dağılımı sıradan ve herhangi bir ekonomik sorun değil, politik, ekonomik ve toplumsal bir sorundur. Bu sorun gelir eşitsizliğinden değil, dağılım adaletsizliğinden kaynaklanmaktadır. Bu nedenle de, gelir dağılımı ile yoksulluk arasındaki ilişki aynı zamanda gelir dağılımı ile toplumsal refah arasında da doğru orantılı olarak durmaktadır. Yani gelir dağılımı ne kadar adil olursa yoksulluk o oranda azalacak, yoksulluğun azalması ile de toplumsal adalet ve mutluluk toplumun yüzüne yansıyacaktır.
Ülkeden ülkeye değişiklik göstermekle birlikte, sosyal düzenlemeler, işgücü piyasası, üretim faktörlerinin dağılımdaki fiyatlandırılmalar, bütçe açıkları ve dolaylı vergiler gelirin dağılımına tesir etmektedir.
Gelir dağılımı alt gelir gurupları aleyhine olursa toplumsal huzur kaybedilmiş olur.
Toplum fertlerinin, toplumda yaşayan her bireyin kanun önünde eşit olduğuna, toplumsal olaylar içerisinde etkin rol almada her ferdin istidat ve kabiliyetine göre muhakkak bir rol üstlenebileceğine inanması gerekir. Eğer rol dağıtımında, temsil edilme noktasında ahlaki ve evrensel hukuka uygun hareket edilmediğine inanılırsa toplumsal uyumdan bahsetmek zorlaşır.
Ülke kazanımları dağıtılırken güç odaklı, para merkezli, bürokratik inisiyatifli, makam merkezli gibi tercihler yerine, insan odaklı ve hak merkezli olmalıdır. Yaşadığımız dünyada insanlar evrensel/dünya ortalamasının kabul ettiği bir “adalet” istiyor. Hak kime aitse ona verilmeli, kimin hakkı çiğneniyorsa buna da engel olunmalıdır.
Doğru, kapitalizm nasıl olursa olsun sermaye temerküzüne (birkaç elde toplanmasına) dayanır. Yani kapitalizme göre kalkınma küçüklerin değil, büyüklerin görevi ve hakkıdır. Batı sistemine ciddi ciddi adapte olmuş insanların da başlıca savı budur. Halbuki toplumsal mutluluğun yolu gelirin adil dağılımından geçer. Yalnız Batı ilkelerine göre hüküm vermeyi ilke edinmiş insanların toplumsal mutluluktan bahsetme gibi bir gündem maddesi göstermeliktir.
Devletler, refahı ve felahı birlikte düşünmelidirler.
NEVZAT ÜLGER