EROL GÜNGÖR (1938-1983)
Yer-Su yayıncılık Erol Güngör’ün eserlerini yeniden basıyor. Elbette onu okuması gereken çok genç var ve okumalıdırlar. Tıpkı Nurettin Topçu, Cemil Meriç, Ahmet Kabaklı ve Mehmet Genç gibi. Çünkü o, hem bilim adamı hem aydın hem de entelektüel.
Erol Güngör; Türk Sosyal Psikoloji Profesörü. O, insanlığın mevcut durumundan kurtulması için İslâm’ı bir alternatif olarak görmektedir. Ona göre modernizm çok problemli ve bütün problemlerin kaynağıdır. Onun nazarında Müslüman’ın bugünkü meseleleri, modernizmin hakim olduğu bir dünyada Müslümanca yaşamanın önündeki engellerdir. İslâm, insanlığın bugünkü bunalımına çare olacak şartlara haizdir.
“Bizim İslam medeniyetini yeniden inşa edebilmemiz için, donuk, katılaşmış düşünce anlayışını bir kenara bırakmamız, yenilenmemiz gerekir. Yenilenmek bizi medeniyete götürecektir. Yenilenme güncel, kısır, siyaset çekişmeleriyle olmaz. İlimle, fikirle uğraşan insanların bu çekişmeleri bir kenara bırakıp, fikri merkeze koyarak uğraş vermeleri gerekir” diyordu. Onun için Gazali önemli bir örnek. Çünkü Gazali hem geleneği temsil ediyor, hem de yeniliği. İhya’nın önsözü aslında ciddi bir gelenek tenkididir. O felsefecileri itikadi görüşlerinden dolayı tenkit ediyor ama onların da popüler olmalarını sağlıyordu.
Erol Güngör kırk beş yıllık ömrüne çok kalıcı eserler sığdırmıştır. Kaldı ki bu kırk beş yıllık hayatın ilk yirmi beş yılı çocukluk ve öğrencilik hayatıdır.
Bir insan kendi kültürünün, kendi değerlerinin denizinde yüzmüyorsa, onun yerliyim, milliyim, milliyetçiğim demesinin pek fazla önemi yoktur. Elbette yerli olan her şeyi benimsemek şart değil, eğer kültürel birikimi yetiyorsa bazı şeylerle boğuşabilir. Hatta boğuşması bir takım güzelliklere kapı da açabilir.
Erol Güngör en fazla medeniyet ve kültür üzerinde duruyordu. 1400 yılda iyice yerleşerek köklü bir hale gelen İslam medeniyeti yeniden güçlendirilmelidir diyordu. Bunun için de fikri öne çıkarmamız gerekir diye hep yazıyordu. Onun haklı olduğunu şimdi daha iyi anlıyoruz.
Türkiye Batılı bir ülke mi Doğulu bir ülke mi? Benzer şekilde; Türkiye Müslüman bir ülke mi, değil mi?
Neden böyle düşünüyoruz? Çünkü Batı’dan bakanlar Türkiye’yi Doğulu, Doğu’dan bakanlar da Batılı bir ülke olarak görebiliyorlar. Keza Batı’dan bakanlara göre Türkiye Müslüman bir ülke ama Doğu’dan bakanlara göre de farklı görülüyor.
Gerçi biz kendimizi Doğu ile Batı arasında bir “köprü ülke” olarak görüyoruz ama bu da bizde bir ufuk farklılaşmasına/daralmasına neden oluyor. Sanki “arayıştayız.” “Zamanı metafizik bir şey zannederek göklerde arıyoruz.” Halbuki zaman biz değil miyiz, bizim davranışlarımız değil mi? Sufiler insanı tarif ederken “”ebu’l vakt” yani zamanın babası demiyorlar mı? Yani kendi zaman dilimlerini meydana getiremeyenler, başkalarının ortaya koydukları zamanı yaşar ve ona mahkum olurlar.
Erol Güngör Batılılaşmaya karşı genel bir uyanış olduğunu söylüyordu. Burada gençler için özel bir paragraf açıyor ve sorumluluğu da mütefekkirlere ve alimlere yüklüyordu.
Hem milliyetçiler hem de İslami refaransı esas alanlar Erol Güngör’ü iyi anlayarak yeniden okumalıdırlar. Tıpkı cemil Meriç gibi, Nurettin Topçu gibi, Fuat Sezgin gibi, Bediüzzaman gibi.
Müslüman toplumlar modernleşmeyle herhangi bir problem yaşamıyor ancak ideolojiler anlamında pozitivizm, sekülerizm ve modernizm ile kan uyuşmazlığı yaşıyorlar.
“Bize gelmeyin, kendinize gelin” diyen Erol Güngör, dar kalıplar içinde kategorize edilmemelidir. Allah rahmet etsin.
NEVZAT ÜLGER