KENARIN DİLBERİ VE TÜRKÇE EZAN
Gündeminde ağırlıklı olarak “andımız” ve “ezan” tartışmaları olan bir toplumun, sorunlarını doğru teşhis edip çözümler üretmesi mümkün mü?
Bir partide genel başkan yardımcılığı da yapmış olan bir milletvekili, dünyanın da Türkiye’nin de değiştiğini fark edemediği için hala arkaik bir toplumun argümanlarını kullanıyor. Sonra da kendisinden ülke için toplum yararına proje üretmesini bekliyoruz. Eğri ağacın doğru gölgesi olmaz.
Kapitalizm, günümüz itibariyle dünyaya hakim, değişik bir ifade ile dünyayı güden iktisadi sitemin adı.
17.yüzyılın ilk çeyreğinin bitimine kadar ortada ne kapitalizm vardır ne de kapitalist. Bu sınıfı ortaya çıkaran sosyolog (Alman) Max Weber.
Kapitalizm hiçbir zaman insanlara ahlaki bir düzenlemeden bahsetmez. Weber’in bahsettiği ahlak ise, yine onun tabiriyle “Protestan Ahlakı”dır. Yani kapitalizmin önündeki engelleri Protestanlık kaldırıyordu. Katolik ülkelerde ise bu görevi laiklik yapıyordu.
Sınırların önemi azalıp sanayi kapitalizmi gelişince “Liberalizm” öne çıktı. Yani devlet-tüccar çıkarlarını önceleyen merkantilizm, 19.yüzyılla birlikte liberalizme geçmişti.
Zaten o yıllarda biriken sermaye için iki yol vardı:
-Mali kapitalizm (devlet merkezli)
-Yatırımlar/Sinai kapitalizm
Çok sayıdaki imalathanenin yerlerini büyük fabrikalar aldı. Üretimi belirleyen etken ihtiyaçlar olmaktan çıktı, bilakis üretimi ve ihtiyaçları belirleyen moda ve reklamlar oldu.
Batı “Protestan Ahlak” denilen bir ilmihalle toplumu idare ediyor. Yetişen küresel kapitalistler ise; dünyanın çok büyük bir bölümüne hükmeden, hayatında helal ve haram kurallarına yer vermeyen acımasız tipler.
Bizde Tanzimat, kapitalizm için bir durak. Müslüman tüccarlar bu ahlakı benimsemedikleri için boşluğu Ermeniler, Yahudiler, Rumlar ve İtalya asıllı Levantenler doldurmuştu.
Müslümanlar karşı bir atak olarak o zaman “milli ekonomi” sayfasını açıyorlar. İlk başlatıcı bir mutasavvıf; Ahmet Ziyaeddin Gümüşhanevi.
Batı 18.yüzyıla kadar hiçbir zaman “rol model” olmadı. Onu rol model yapan gelişme sanayileşmedir.
Hasan Cemal’in “Cumhuriyeti Sevmiştim” adlı anılar kitabını okuduğumuz zaman, bizdeki sosyal bilimcilerin, bir kısım siyasilerin ve gazetecilerin büyük bir bölümünün on yıl öncesine kadar Marksist olduğunu görüyoruz. Bakmayın şimdi başka sahalarda misafir oyuncu olduklarına. Misafirliklerini unutunca hemen Marksistlikleri sırıtmaktadır. Mesela en son “ezanın Türkçe okutulması” ve “başörtüsü” tartışmasında çoğunun boyası döküldü. Son iki yüz yılın siyasal, ekonomik ve kısmen edebiyat kaynak ve kontrolünü elinde tutan bürokratik bu elit gurup, 1983 yılında biraz sendeledi, 1997 yılında şiddetli bir şok yaşadı ve 2003 sonrasında ise mevzilerini önemli ölçüde kaybetti. Yeni tehlike; dünün mazlumlarının obezleştikçe merkantilist ahlaka dönüşme ihtimalidir. Para da o zıkkım gibi kasada durduğu gibi durmuyor. Ne yazık ki çok para insanın görünümünü zarif gösterme ustalığına sahip.
“Kenarın dilberi nazik de olsa nazenin olmaz” diyor bir veciz söz. Çöplükte biten gülün zarafetinden sakınınız.
NEVZAT ÜLGER