GELENEKSELLİK “AKLI” ÖNCELEYEMEZ Mİ?
İslam ekonomisi nedir, nasıl uygulanmıştır, nasıl uygulanabilir?
Hz. Peygamber ticaret ve ekonomide neleri uygulamıştır, O’nun uygulamaları bugüne nasıl taşınabilir?
Bugün İslam Ekonomisi nasıl anlaşılıp hayata geçirilmelidir?
İslam’ın sosyal ve ekonomik prensipleri nasıl ele alınmıştır, sosyal ve ekonomik merkezli ayetler nasıl sistemleştirilmiştir?
İslam’da sosyal adalet temelinde, bireylerin sosyal güvenceleri nasıl sağlanmalıdır?
Dar’ül Harb ve Dar’ül İslam yalan fetvalarıyla, saf niyetli Müslümanları kandırırken, helal et ticaretinden, hac-umreden, faizde bekleyen paralardan, nereye gittiği belli olmayan toplanan paralardan kurulan “Müslüman” Anonim Şirketlerle toplumda huzursuzluk çıkaranları nasıl önleyebiliriz?
Kuran’da geçen ayetler Hıristiyanlıktaki ve Yahudilikteki ‘Ruhban Sınıfı’ için değildir, Müslümanlara örnek olması için uyarı niteliğindedir. İslam’da ruhban sınıfı olmadığı için kendini sanki varmış gibi ortaya atarak başkaları hakkında hüküm vermeye kalkanlar en ileri derecede İslam-karşıtı işi yapmış oluyorlar.
Ayetlerdeki haham ve rahip kelimeleri yerine şimdi kullanılan ibareleri koyarak bakalım resme. O zaman, bugünkü Müslümanların halleri nasıl net bir şekilde ortaya çıkmış olacak.
Çok Hukuklu Sistem, İslam Ekonomisi, Medine Sözleşmesi gibi konuları konuşan Müslümanlar vardı bir zamanlar. Bugün artık seviye, yerle yeksan olmuş durumda. Bugün bilmeyenler de alim, bilmeyenler de şeyh ve efendi. Bu gün bu gurupların hepsi seyit.
İslam Dünyası’nın kalkınmasından bahsedeceğiz diyoruz sonra da. Neyin kalkınması olabilir ki?
Yeşile boyamakla İslam gelmiyor ve olmuyor. Bugün İslam’ı yalnız şeklen yaşayanlar, almış yeşil boyayı her şeyi yeşile boyuyor. Her şeyi yeşile boyama devam ettiği sürece, kazananlar sadece boyacılar ve fırçacılar olacak.
İslam, kökeninde ve temelinde ruhban sınıfı diye bir sınıf öngörmemiştir. Zira müminlerin Allah’a yönelmek için hiçbir aracıya ihtiyaçları yoktur. Müslümanlıkta Allah ile müminler arasında hiyerarşik bir gruplandırma yoktur. İşte bu noktada Sünniler ile Şiiler arasında önemli farklar vardır. Şiilerde mollalar, hüccetül İslamlar, Ayetullahlar var. Dolayısı ile de Şiilerde toplumu yönetme yetkisi bir imama (mehdiyi muntazır-beklenen mehdi) verilmiştir. Sünnilikte iyi bir Müslüman olmak için Kur’an’ın emirlerini Peygamberin öğrettiği şekliyle yerine getirmek yeterli iken, şimdilerde Sünni dünyada da ilahi mesajın saklı yönünü öğretecek bir “rehber ihtiyacı” anlayışı geliştirildi. (Zahir-batın) Bu anlayış giderek hiyerarşik bir hal alıyor.
“Toplumun başına gelen musibetlerin, insan hatasından değil de kaderden kaynaklandığını düşünen bir anlayışın, yanlışı düzeltme şansı olabilir mi? Halbuki yanlışı düzeltmenin ilk şartı, onun insan hatasından kaynaklandığını kabul etmektir.”
Acaba, adına geleneksel denilen bu anlayışın kapıları rasyonel akla kapalı mıdır?
NEVZAT ÜLGER