“DÜŞÜNCE ADAMI” YETİŞTİRMEMİZ ŞART
Türkiye, ideolojik nedenlerin dışında, dünyada saygı duyulan kaç düşünce adamı (mütefekkir) çıkarabildi son yüz yılda? Türkiye’de yaşayan kaç düşünce adamı var? Varsa neredeler ve ne yapıyorlar? İçi boşaltılan bir dizi kavram silsilesinden olan batıya ait kavramların yanlış kullanıldığı bir ülkede yine çok da bize ait olmadığı konusu ile savrulan “düşünce adamı” kavramı nereye oturuyor?
Düşünce adamını burada; verili bilgileri toplayarak, o bilgileri günün şartlarına göre davranış biçimi haline koyarak (temellük ederek) yeni davranış ve düşünce topluluğu haline getiren kimse anlamında kullanıyorum. Yoksa; “Modern tabiriyle laf ebeliği yapan birtakım insanlardan, insanların kafasını karıştıran absürt insanlardan” bahsetmiyorum.
Yönetimler; özerk (müstakil) düşünmeye çalışan insanlara değer verecek, hiç değilse onlara parmak sallamayacak ki, serbest düşüncenin ve düşünce adamı yetiştirmenin olmazsa olmazlarından olan özgür düşünmenin önü açılabilsin. Yani toplumsal yapının da, ekonomik yapının da düşünce adamlarına omuz vermesi gerekir. En azından bu insanlar kişisel ve ailevi ekonomik meselelerle uğraşmamalıdırlar. Türkiye devamlı olmazsa da zaman zaman bunu yapıyor. Hilmi Ziya Ülken, Rıza Tevfik Bölükbaşı, Hasan Ali Yücel, Nurettin Topçu, Halil İnalcık, Teoman Duralı ve daha başkaları biraz da kendi yeteneklerinin ve çalışma azimlerinin dışında devletin sağladığı imkanlarla meydana geliyorlar. Nurettin Topçu’nun, en verimli döneminde, ideolojik olarak bir hayli dışlandığını elbette atlamıyorum.
İslami devirdeki üretkenliğimiz birkaç yüzyıl verimli olmuş (8.-15yy), Ortaçağ Avrupa felsefesi üzerinde derin etkiler uyandırmış olan İbni Sina, Farabi, Muhiddini Arabi, Gazali, Mevlana, İbn Rüşd, İbni Haldun vd hiç şüphesiz İslami dünya görüşünün şekillendirdiği bir kültür ortamında eser vermişlerdir. Modern zamanlardaki Batılılaşma serüvenimizin karakteri fazla düşünce adamı yetiştirmeye yetmemiş, taşıma suyla özgün bir felsefe/düşünce ekolü ortaya çıkmamıştır.
Düşünce insanları düşüncelerini iletip, geliştirebilecekleri bir dil gücüne de sahip olmalılar. Bir kültürün düşünce oluşumlarının olmazsa olmaz koşullarından birisi, o kültürün dilinin ve o dille ortaya çıkmış düşüncelerinin felsefe üretimine uygun bir yapı taşımasıdır. İşlenmiş, yoğrulmuş, soyut kavramlardan, kavramlar arası ilişkilerin ifade edilebileceği, kullanılmaktan yoksun bir dil, o kültürde felsefeyi taşıyamaz. Bir dilin yaşayamadığı, kendi hayat dünyasından olmayan, yalnız başka dillerden alınma sözcükler üzerinde “özgün düşünceler” iğreti durur. Doğrusu her kültür bilgelerini çıkarabilir belki ama evrensel anlamda “düşünce adamı” yetişmesi farklı koşullar gerektirebilir. Yani “yerli kültür böyle bir dilin yapılandırılmasına fırsat verebilecek folklor malzemesinden, sanat ve edebiyat ile donatılmış olmalıdır.”
Türkiye’deki aydınların düşünce üretebilmek için bir Batılı aydından daha çok şey bilmek durumunda olduğunu izaha ihtiyaç var mı?
Son araştırmalarda ülkemizde 650 bin civarında IQ’sü yüksek insan var. Diğer şartları oluşturmak ve gereğini yapmak işini üstlenmek yönetimlere düşer.
NEVZAT ÜLGER