İSLAM İKTİSADI’NA DOĞRU
İslam’a göre insanın varlık nedeni Allah’a kulluktur. Bu kulluk belli zamanlarda yapılan ibadetleri kapsadığı gibi, sürekli olarak iyilik “salih amel” arama çabası ile davranışlarında samimi olmaktır. (Zariat Suresi/56) Yerin, göğün ve arasındakilerin yaratılması boş yere değildir. (Sa’d/27) Evren bir imtihan sahasıdır. (Enfal/28)
Batı için nasıl asıl olan sermaye temerküzü ise, İslam için de asıl olan gelirin adil dağılımıdır. Gerçi iktidar rakip istemez ama arzu edilen orta tabakadır. Zengin olmak gerekiyorsa, bütün toplum adına devlet zenginliği paylaşır bir durumda olmalıdır. Herkese hayat hakkı var. Gelirin adil bölüşümü önceliklidir.
“(Servet) içinizden yalnız zenginler arasında dolaşan bir devlet olmasın” (Haşr/7) kaidesi ile İslam, gelirin adil dağılımını, servet ve mülkiyetin yaygınlaştırılmasını iktisat politikasının temeli saymıştır.
Mülkün sahibi Allah’tır. Kullar, tasarruflarındaki mülkün, Allah’ın bir nimeti olduğunu ve kendilerinin sınanması için verildiğini bilmeli ve ona göre davranmalıdırlar. Bu manada “özel mülkiyet” bir haktır. Ancak mülkiyetin gerek elde ediliş biçimi, gerek toplum yararına kullanılıp kullanılmadığı önem taşır.
Emek önemsenmiştir. İnsan ancak kendi çalışıp kazandığını elde eder. (Necm/39) Üretimin esas faktörü “emek”tir. “Hiç kimse elinin emeğinden daha helal bir şey yememiştir.” (Hadis meali) Teşebbüs de emek kavramı içerisinde yer alır. Bu nedenle İslam iktisadında işçi-işveren ikilemi yoktur. Ancak farklı emeğe ve nitelikli emeğe farklı ücret ödenmesi de normal bir uygulamadır.
Sermaye de emekle birlikte üretimin ikinci önemli bir faktörüdür. Atıl kalmasının önüne geçilmeli, reel ticarete sevk edilmelidir. Lakin rant ekonomisine dayalı olan “emek sarf etmeden paradan para kazanma yolu” meşru kabul edilmemiştir.
Fiyatların, tekelci (monopol/tekel) müdahalelerin olmadığı bir piyasada oluşması esastır. Yapılacak her müdahale ticaret hacmini daraltır ve karaborsa oluşturur diye kabul görmüştür.
Mal komisyonculuğu yasaklanmış, malların üreticiden tüketiciye en kısa yoldan direkt olarak ulaşması öngörülmüştür. Buradaki komisyoncudan maksadın piyasa ekonomisine engel olan tekelci anlayışlar olup, kabzımalcılık gibi sadece alıcı ile satıcıyı buluşturan meslekleri kapsamadığı gözden uzak tutulmamalıdır. Müslüman tüccarın övülmesi ve karın onda dokuzunun ticarette olduğunun ifadesinin de tesiriyle İslam ticarete çok yatkın bir medeniyettir düşüncesi kabul görmüştür. Birçok grupla birlikte tacirler de bizzat İslam tebliğcisi olarak görev yapmışlardır bu güne kadar.
Her düşünce sisteminde diğer düşünce sistemleriyle müşterek bazı varsayım ve görüşlerin bulunduğu bir gerçektir. Kuşkusuz İslam iktisadı, yaşayan diğer iki büyük sistemden (kapitalizm ve her tonuyla komünizm veya sosyalizmden) daha eski olduğu için onlardan düşünce ve kurum devralan bir sistem olmaktan çok, onlara düşünce ve kurum aktaran bir sistemdir. Toplumlar arasında benzer temel meselelerin olması pek normal bir olaydır ve insan unsuru ile alakalıdır. “Ebedi olan, doğrudan doğruya Kuran’dan çıkarılan temel ilkelerdir.” Ancak köleliğe ve sömürüye dayalı diğer iki sistem, İslam’ın bazı kaidelerini almalarına rağmen bütünü parçalayarak fayda yerine, insanlığa kan, zulüm ve gözyaşı getirmişlerdir.
İslam iktisadının temel motifi “toplumsal refah” üzerinden insanın mutluluğu ve Allah’a kulluktur.
İslam iktisadı, “olan” la, İslam’a göre “olması gerekenin” kesiştiği alanda yoğunlaşır.
Müslümanlar için Kur’an “vahyedilmiş bilgi”dir. Değişmez bilgi kaynağıdır. Zihni ilim ile vahyi ilim farklı şeylerdir. İslam iktisadının da temel kaynağı Kur’an’dır. Bu vahyedilmiş bilgiye inanç ve bağlılık olmadan “kazanılmış bilgi” eksik kalır.
NEVZAT ÜLGER