SURİYE VE TÜREVLERİNE DAİR
İhtiyatlı bir üslupla Suriye konusunu yazmaya çalışacağım inşaallah.
Suriye denilince aklımıza hemen Türkiye, İran, Rusya, ABD, İsrail ve AB’nin bazı ülkeleri gelir.
Suriye denilince Kürt sorunu, PYD, PKK, IŞİD, mezhep ve etnik yapı gelir.
Suriye denilince ana problem olarak terör ve göç gelir.
Şimdi bunlarla ilgili bizi ilgilendiren kısımlarını yazmaya başlayabiliriz.
1-Önce IŞİD konusu. IŞİD, esas itibariyle bir İran projesidir. Çünkü Suriye ve Esad, İran için vazgeçilmez olgulardır. İran Özgür Suriye Ordusunu (ÖSO) tehlike olarak görünce; Suriye kanalıyla Irak hapishanesindeki “El Kaide” tipi militanların serbest bırakılmasını sağladı. Sonra onları “Deyr-Ez Zor”da örgütledi. Adına da IŞİD denildi. IŞİD; ÖSO’nun elinde bulunan bölgeleri Suriye ordusunun desteği ile onlardan aldı. Son olarak da Musul vilayetini IŞİD aldı ve dev bir ordunun silahlarına el koydu. İşte dünya bu son olaya bağırmaya başladı. Ancak İran’ın istediği olmuştu; bölge karmakarışık bir hale gelmişti. Bu arada Türkiye’nin Fırat’ın batısına geçmek isteyen PYD’ye operasyon düzenlemesi “Kürt kuşağı” projesini bozduğu için hem Suriye’nin hem de İran’ın oyununu sarstı. Keza ABD ve İsrail de bu operasyondan rahatsız oldular. PYD, PKK’nın Suriye’deki yapılanmasıdır.
2- Esad yönetimi IŞİD’e rağmen elinde tuttuğu %14’lük “butik devleti” korumakta zorlanınca, İran bu defa geçen Temmuz-Ağustos ayında Moskova’da birlikte hazırladıkları plan gereğince Rusya’yı oyunun içine itti. Bu oyun Rusya’nın tekrar dünyada başat devletlerden biri olması için “kapalı bölge oluşturmak düşüncesiyle” iyi bir fırsattı ve o da iştahla bu oyuna dahil oldu. Rusya’nın oyuna girmesi ABD’nin planını bozmadı ama değişikliklere yol açtı. Şimdi Halep’e yapılacak bir saldırının ardından “Halep’ten Türkiye’ye” göç başlarsa Türkiye için sıkıntı oluşturacaktır. Rusya bu işi yapmak için de PYD’yi kullanmak istemektedir. Türkiye’nin Rusya’ya itirazı ve uyarısı da en fazla bu noktada olmaktadır. Zaten Ruslar şu anda Tartus, Hama, Humus ve Lazkiye’ye geniş çaplı yerleşmek için kendileri için konutlar meydana getirmektedirler.
3- Türkiye, sayılan bu devletler tarafından sıkıştırılmakta ve takibe alınmaktadır. Ancak Türkiye bu noktada akıllı ve cesur davranarak şu hedefleri gerçekleştirmeye çalışmaktadır:
– Olabildiği ölçüde Suriye’nin eski dokusunun korunması,
– IŞİD’in sınırlarımızda yok edilmesini ihmal etmeden mücadeleyi devam ettirmek,
– PYD-PKK’nın tehdit oluşturmasına izin vermemek,
– Göçmen akınını durdurmak için, sınırda güvenli bölge teşkil etmekde dâhil uygun koşulları oluşturmak.
4- Türkiye bunları yaparken yukarıda sayılan diğer aktörler de Türkiye’nin önüne çokça problemler çıkarmaktadırlar. Terör bunlardan biridir. Malum, savaşların özelleştirilmiş şekline terör deniyor. Terörün ve teröristin bir amacı ve hedefi yoktur, onun hedefi kendisine sağlanan imkânlara göre verilen görevi yapmaktır. Terörist için insanın herhangi bir eşyadan farkı yoktur, çünkü teröristler vahyi inançlardan arındırılmış, kapitalizm ve komünizm ölçülerine göre şekillendirilmişlerdir.
5- Sykes-Picot antlaşması devam etmektedir. Şayet Türkiye Çanakkale Savaşını kazanmamış olsaydı bugün yeryüzünde Türkiye diye bir devlet olmayabilirdi. Çanakkale savaşı bu gizli anlaşmayı boşa çıkaran fevkalede bir destanın adıdır. Birinci Dünya Savaşından sonra Batı’nın içimizdeki unsurları eliyle diz çöktürdükleri bu ülke yeniden ayağa kalkmıştır. Özellikle 21.yüzyılla birlikte Türkiye’nin şahsında artık görünür olan İslam dünyasını tekrar karanlığa, görünmezliğe hapsetmek istemektedirler. 2000 yılı öncesinde birtakım finans ve darbelerle bu işi başarabiliyorlardı ancak artık bu ülke olumsuzluklara karşı mukavemet kazandı ve “emperyal” bir güç olmak için çok imkânının ve gücünün farkına vardı.
NEVZAT ÜLGER