İSLAM İKTİSADI’NA BİR ADIM DAHA
Geçen yazımızda İslam İktisadı’na biraz değinmiştik. Bugün bir adım daha atıyoruz.
Egemen Batı karşısında öykünmeci bir dile ve kendimizi Batıya/modernizme uydurma hastalığına kapılmadan, şiddete de bulaşmadan İslâm dünyasının ve insanlığın önü açılmalıdır. Bu çağın tiranlarına meydan okumanın, insanlığın sorunlarına çözüm üretmenin yolu bulunmalıdır.
“İslam iktisat” sisteminin ana belirleyicisi özel teşebbüstür. Esasen “Sonradan gelenlerin avantajı” iyi kullanılabilinirse, oluşmuş tecrübe birikiminden, en güzellerini çıkarmak pekâlâ mümkündür.
Günümüz toplumlarının çözüm bekleyen birçok probleminin halledilebilmesi için İslam iktisadına ihtiyaç vardır. Ama halkı Müslüman olan toplumların, son iki yüzyıldır örnek almaları gereken “İslam’ın Toplumsal Anlayışı” yerine, ‘Aydınlanma/pozitivizm’ zihniyetine uymaya çalışmaları, toplumları bozulmaya ve sömürülmeye götürmüştür. Çünkü “İslam İktisadı”, adalet fikrini hareket noktası olarak esas alırken, Batı için önemli olan, nasıl olursa olsun gelirin artırılması düşüncesidir.
Batıda “insan ekonomi içindir” ilkesine karşılık, İslam’da “iktisat insan içindir”.
Muhteşem bir maziyi yeniden ihtişamlı bir istikbale bağlayacak köprüleri kurmak istiyorsak önce kaybolan güzelliklerin özlemini duymak gerekir.
Günümüz insanı, yitirdiği güzelliklerin hasretini yürekten duyuyorsa her şeyden önce ideolojileri bırakmalıdır. Rahmetli Cemil Meriç’in tespitiyle, idraklerimize deli gömlekleri giydirmek istemiyorsak, deli gömlekleri mesabesindeki ideolojilerden kurtulmamız şarttır.
Yaratılışındaki esas hikmet (Zariyat/56) Allah’a kulluk ve insanların mutluluğuna çalışmak olan insanın, önce beşeri ideolojilerin vazgeçilmez olmadığına inanması gerekir.
Bu anlatımlar ışığında; İslam’a inanan insanın; Allah’la, insanlarla ve diğer varlıklarla ilişkilerini ayarlayan, varlık, bilgi ve değerler anlayışıyla bu sisteme dayalı bir çerçeve içinde oluşan iktisadi faaliyetlere “İslam İktisadı” diyebiliriz.
İktisat, kendine özgü kuralları olan bir bilimdir. İslam iktisadı da ilkeleri ve prensipleri olan bir bilim dalı olduğuna göre, İslam’ın genel kurallarına göre işleyen prensipleri, kuralları ve kaynakları vardır.
Bugün halkı Müslüman olan ülkelerin içinde bulunduğu iktisadi durumlarına bakarak, bu geri kalmışlığı İslam’a mal etmek çok yanlış bir anlayış, bilgisizce ve kasıtlı bir yaklaşım, şaşı bir bakıştır. İslamiyet 7. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar çok parlak bir uygarlık ortaya çıkardığına göre, sorunun kaynağı İslam değil Müslümanlardır. Ayrıca ülkelerdeki iktisat uygulayıcılarının diğer bir ifade ile hükümet edenlerin, adında İslam kelimesinin bulunduğuna takılmadan, bu ülkelerin siyasi yapılarının ve toplumsal uygulamalarının İslam dini ile uyumlu olup olmadıklarına bakılmalıdır.
İslam iktisadı, diğer iktisadi sistemlerden tamamen bağımsız, buna karşılık İslam’ın genel prensipleri ile iç içedir. İslam, düalizmi kesinlikle kabul etmez. Yani hem Müslüman hem kapitalist veya hem Müslüman hem komünist olunamaz. Aralarında kan uyuşmazlığı vardır.
Esasen toplumsal hareketliliğin de kültürel ve sosyal yapının da esas yönlendiricisi ekonomi değil, din’dir. Bireysel kültürlerin de toplumsal kültürlerin de oluşmasını sağlayan esas unsur dindir.
İslam iktisadının bağımsız bir bilgi dalı oluşu yalnızca bir bilim dalı ortaya koymak anlayışından değil, İslam inancının içeriğinden kaynaklanmaktadır.
NEVZAT ÜLGER