YAHYA KEMAL VE “EVE DÖNEN ADAM”
Büyük şair Yahya Kemal Beyatlı’yı anlatırken “Eve dönen adam” kavramını kullanıyor Beşir Ayvazoğlu. Eve dönen adam; kendi dünyasından uzaklaşan, ancak yabancı iklimlerde sancılı arayışlarından sonra içinden çıktıkları kültürün değerlerini yeniden keşfederek “eve dönen” aydınların yaşadıkları macerayı anlatmak için kullanılmaktadır.
Yahya Kemal ömrünün sonuna kadar kadın sıcaklığı ile ısınan bir evin hasretini çekmiştir. Hatta çok sevdiği (Nazım Hikmet’in annesi) Celile Hanım’la evliliğinden son anda, nikâh masasına birkaç adım kala vazgeçmiş, bir daha da evliliği hiç düşünmemiştir.
Yahya Kemal “Evlad-ı Fatihan”dandır. Evlad-ı Fatihan; Rumeli’nin fethi sırasında Anadolu’dan göç ettirilerek bu bölgedeki şehir ve kasabalara yerleştirilmiş Türklerin soyundan gelenleri ifade etmektedir. Hatta Yahya Kemal bu kavramı “Kaybolan Şehir” adlı şiirinde kullanır: “Üsküp ki Yıldırım Bayezid Han diyarıdır, / Evlad-ı Fatihan’a onun yadigârıdır.”
Üsküp, Yahya Kemal’in doğup büyüdüğü şehirdir. Üsküp, hep ezan sesleri ile birlikte onun hatıralarını şekillendirir. Hatta hatıralarını anlatırken; “Üsküp minarelerinden yükselen ezan seslerini dinleye dinleye yetiştiğini, ezanlar başladığı zaman evlerini ve bütün Üsküp’ü bir mabet sessizliğinin kapladığını, sokaklarda ruhani bir rüzgârın dolaştığını ve annesinin dudaklarının İsm-i Celal’le kımıldadığını” söyler. Devamında da “Bin üç yüz yıl önce peygamberin Bilal-i Habeşi’den dinlediği ezan, yüzyıllar sonra “kendi gök kubbemiz”de hem dini, hem milli bir musiki olmuştur.” demektedir.
Müslüman çocuklarının dini ve milli terbiyesinde ezan seslerinin son derece tesirli olduğuna inanıyordu Yahya Kemal. O, “Ezan ve Kur’an” başlıklı yazısında, devletin iki manevi temelini sayarken; Fatih’in Ayasofya minaresinden okuttuğu ezan ile Yavuz Sultan Selim’in Hırka-i Saadet Dairesi önünde okuttuğu ve hala okunan Kur’an’ı zikreder.
Bilindiği üzere Yahya Kemal’in söz konusu yazıları, o tarihte işgal altındaki İstanbul’da ve bütün yurtta büyük bir heyecanla karşılanmış ve etkili olmuştu. Kendisi aynı zamanda Lozan Delegasyonu’nda yer almıştır. Bayrak gibi ezan da bağımsızlık sembolü olarak ayrı bir öneme sahiptir. Günümüzde de “bu bayrak inmez, bu ezan dinmez” mottosu hala hepimizi heyecana boğmaz mı? Hatta Yahya Kemal’e “Samatya’dan bir asker anası” imzasıyla gelen şöyle bir mektup dikkate değer doğrusu:
“Yahya Kemal Beyefendiye,
Muhterem beyefendi oğlumuz. Yazdığın makale İstanbul’un ücra bir köşesinde milletin kuvvet-i ahlakisine bakarak mütekellim, seccadesinin üzerinde halikına onlar için intibah (uyanıklık, hassasiyet) ve necat (kurtuluş) dileyip ancak mevtini (ölümünü) bekleyen bir valideye ruh ve hayat verdi. Bu güzel sözlerinden ümit ettim ki milletim uyanacak ve âli dininin ulvi edebi ile mütehallık (yeni bir huy kazanmış) olarak levs-i maasiden (pislikten) yıkanacak.”
Yahya Kemal’e göre; “Büyük şair, büyük edip olmaktan daha önemli üç şey var: Birincisi evlenip bir yuva kurmak, ikincisi bir ev sahibi olmak, üçüncüsü bir tarafta kimseye muhtaç olmayacak kadar parası bulunmak. Ben bunların üçünü de yapamadım. Akşam oldu mu dostlar dağılır, evlerine gider. Ben şu otel odasında yalnızlığı bütün dehşetiyle duyarım. Ne şiir, ne kitap ve ne dostlarım beni bu korkunç yalnızlıktan çekip alabilirler.”
Netice olarak, Avrupa’nın birçok şehrini gerek görevli ve gerekse görev dışı dolaşan ve temaşa eden Yahya Kemal, fikren ve edeben evine dönmüştür. Buna “Süleymaniye’de Bayram Sabahı” delildir. Lakin bireysel evine hiç kavuşamamıştır.
Yahya Kemal’in “Bu halk bu iklimde ezelden beri sakindir ve bu iklime bu mimariden ve bu halktan başka unsurlar yaraşmaz” dediği bu topraklar sonuna kadar milli bir o kadar da bizimdir.
NEVZAT ÜLGER